İKİ HAYAT VARDIR DÜNYA VE AHİRET HAYATI
Diğer taraftan, acı çeken insanlar için kısa bir zaman bile oldukça uzun gelir. Oysa;
"Kıyamet günü suçlular, bir saatten fazla kalmadıklarına yemin ederler. İşte onlar böyle çevriliyorlardı. Kendilerine bilgi ve iman verilenler dediler ki: `Andolsun siz, Allah'ın yazısınca ta yeniden dirilme gününe kadar kaldınız. İşte bu dirilme günüdür, fakat siz bilmiyordunuz!" (30 RUM, 55-56)
Ayetlerden de anlaşıldığı üzere suçlular, kabirde bir saatten fazla kalmadıklarına yemin etmektedirler. Bu da onların, kabirde azap görmediklerini göstermektedir. Şayet bunlar kabirde bir ceza görmüş olsalardı, bunu hem dile getirirlerdi, hem de zamanın bu kadar kısa olduğunu yeminle iddia etmezlerdi. Çünkü sıkıntılı zamanlar, insana çok uzun gelir ve sıkıntı bittiğinde insan, bu durumu beyan ederek rahatlar. Bundan da anlaşılıyor ki kabirde olanlar, kıyamet gününe kadar ancak uyuyorlar ve ancak kıyamet gününde uyandırılıyorlar.
"Sura üflendi; işte onlar, kabirlerinden Rab'lerine koşuyorlar. Dediler ki `Vah bize, bizi yattığımız yerden kim kaldırdı? İşte Rahman'ın va'dettiği şey budur. Demek elçiler doğru söylemişler!" (36 YASİN, 51-52)
Ayetten de anlaşılacağı üzere sura üflendikten sonra insanlar uyandırılıyor ve uyandırılan bu insanlar, karşılaştıkları durumu sorguluyorlar. Bu da gösteriyor ki, o insanlar, öldükten sonra ancak kıyamet gününde diriltiliyorlar.
"Ve saat mutlaka gelecektir, onda şüphe yoktur. Ve Allah kabirlerde olanları diriltecektir:'
(22 HAC, 7)
Evet, kabirlerde ölü olarak yatan insanların, ta kıyamet gününe kadar hiçbir şeyden haberleri olmayacaktır. Kıyamet gününde ise onlar, diriltilerek hesap meydanına çağırılacaklardır. Oysa şayet onlar, kabirde hesap görselerdi, diri olmaları gerekirdi. Diri olanların ise, diriltilmeleri değil çağırılmaları söz konusu olur.
Şimdi bütün bu gerçekler ortada iken, kimi insanlar hangi cesaretle kimi sözler uydurarak ve bu uydurduklarını Rasulullah(as)'a mal ederek yeni bir din ortaya koymaktadırlar? Bunun iki izahı olabilir:
- Dini karıştırmak isteyen hain insanlar, kimi sözler uydurabilirler,
- Kur'ani gerçekleri yeterince bilmeyen insanlardan bazıları, ahmaklıklarından dolayı kimi sözler uydurabilirler. Bunların amaçları da, sözüm ona insanları kötülükten alıkoyup iyilik yapmaktır. Oysa, yeni hükümler koyup dini karıştırdıklarının farkında değillerdir.
Kabir azabının olduğunu iddia edenler, Mü'min suresi 46. ayetini öne sürmektedirler. Oysa bu ayetin; kabir azabıyla hiçbir ilgisi yoktur. Bu ayet; Fir'avn ve ailesinin kıyamet günü çarpılacakları âzabın sürekliliğini ve şiddetini ortaya koymaktadır. İlgili ayet kendisinden önce ve sonra gelen (siyak ve sibak) ayetlerle beraber bütünlük arz etmektedir. Adı geçen ayeti, cımbızla çıkarıp tek başına almak konuyu anlaşılmaz bir duruma sokmaktadır.
"Allah o (mü'mi)ni (onların) kurdukları tuzakların kötülüklerinden korudu. Fir'avn ailesini de azabın en kötüsü kuşattı: Ateş! Sabah akşam ona sunulurlar ve kıyamet koptuğu gün `Fir'avn ailesini azabın en şiddetlisine sokun!' (denilir). Ateşin içinde birbirleriyle tartışırlarken, zayıf olanlar, büyüklük taslayanlara dediler ki: `Biz size uymuştuk; şimdi siz şu ateşin ufak bir parçasını bizden savabilir misiniz?" (40 MÜ'MİN, 45-47)
Şimdi bu ayetlerin, kabir azabıyla ne ilgisi vardır? Elbette hiçbir ilgisi yoktur ve olamaz da... Ayetlerde, Fir'avn ailesini kuşatan en kötü azabın ateş olduğu, bu ateşe Fir'avn ailesinin sürekli (sabah-akşam) sunulacakları, bu azabın kıyamet günü olacağı ve azabın en şiddetli yerine Fir'avn ailesinin sokulacağı bildirilmekte, o şiddetli azap içindeki tartışmalarından bir bölüm aktarılmaktadır.
Fir'avn ve ailesine ateş azabının nerede ve ne zaman yapılacağı ile ilgili şu ayet ışık tutmaktadır:
"(Fir'avn), kıyamet günü kavminin önünde gidiyor. işte onları ateşe getirdi. Varılan yer ne fena bir yerdir!
Bu dünyada da (onların) peşlerine lanet takılmıştır, kıyamet gününde de! Verilen bu vergi ne kötü bir vergidir!" (11 HUD, 98-99)
Görüldüğü gibi Fir'avn'ın, sabah akşam sunulduğu ateş, kıyamet günündeki cehennem ateşidir. Zaten hemen takip eden ayet de bunu tekid ediyor ve Fir'avn ve kavmine "Bu dünyada da peşlerine lanet takılmıştır, kıyamet gününde de!" denilerek, bu azabın ve lanetin kıyamet gününde olduğu apaçık bir şekilde vurgulanmaktadır.
Diğer taraftan "ateşe sunulmanın" ne zaman olduğunu da yine yüce Rabb'imiz bize bildirmektedir.
"Ateşe sunuldukları gün kafirlere: 'dünya hayatında bütün güzel şeyleri zayi ettiniz; (bu dünyada) bunlarla sefa sürüp bunları tükettiniz. Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızdan ve fıska düşmenizden dolayı bugün, alçaltıcı bir azap ile cezalandırılacaksınız." (AHKAF, 20)
Bütün bu açık ifadelere rağmen, ayetlerde kabir diye bir kelime ve mana bulunmadığı halde, bu ayetleri kabir azabı diye anlamlandırmak en azından samimiyetle bağdaşmayan bir harekettir.
Kullarına karşı şefkatli ve merhametli olan yüce Allah(cc), kıyamet, ahiret ve cehennem hakkında bilgi vererek kullarını, o günün ve cehennem azabının sıkıntılarına karşı nasıl uyardı ise elbette ki kabir azabının ve hayatının şiddetine karşı da uyarabilirdi. Oysa bu konuda herhangi bir açıklama göremiyoruz Kur'an'ı Kerim'de. Yine aynı şekilde, varolan şeyler ve kulları ilgilendiren konu ve hususlar için "Kitabında hiçbir şeyi eksik bırakmayan" (6/38) yüce Allah(cc), kabir hayatı ve azabı hususunda hiçbir şey indirmemiştir. Bunun nedeni böyle bir hayatın ve azabın olmayışıdır.
Kabir azabı ile ilgili olarak verilen sözlerin tümü, Rasulullah(as) hakkında uydurulan sözler olup Kur'an'la çelişmektedir. Bu nedenle, asıl olan Kur'an, esas alındığında gerçek net olarak ortaya çıkacaktır.
Yüce Allah'ın, hakkında hiçbir delil indirmediği bir konuyu, O'ndanmış gibi göstermeye kalkışmak insan için büyük bir sorumluluktur.
"Onların ardından, yerlerine geçip kitaba varis olan bir takım insanlar geldi ki, onlar, şu alçak (dünya)ın menfaatini alıyorlar: `Biz nasıl olsa bağışlanacağız!' diyorlar. Kendilerine ona benzer bir menfaat daha gelse onu da alırlar. Peki Allah hakkında, gerçekten başkasını söylememeleri hususunda kendilerinden Kitap misakı alınmamış mıydı? Ve onun içindekini okuyup öğrenmediler mi? Ahiret yurdu korunanlar için daha hayırlıdır. Düşünmüyor musunuz?" (7 A'RAF, 169)
"Allah'a yalan uydurandan daha zalim kim olabilir? Onlar Rab'lerine sunulacaklar. Şahitler de: `İşte Rab'lerine karşı yalan söyleyenler bunlardır!' diyecekler. İyi bilin ki Allah'ın laneti zalimlerin üzerinedir." (11 HUD, 18)
Bu yazdıklarımızdan sonra akla şu sorular gelebilir. Rasulullah (as)'ın kabirle ilgili hiçbir hadisi yok mudur? Sahabe kabir alemi konusunda Rasulullah(as)'a hiç soru sormadı mı? Elbette ki hem sahabe kabir hayatının olup olmadığı hususunda soru sormuş, hem de Rasulullah(as) bu konuda kimi sözler söylemiştir. Ancak gerek Rasulullah(as), gerekse sahabe, Kur'an'ın açıkça bildirdiği sınırların dışında hiçbir şey söylememiştir.
Çünkü yüce Allah(cc), hakkında bilgileri olmayan konularda insanların konuşmasını kınamış ve ancak böbürlenenlerin Allah'ın ayetleri hususunda tartıştıklarını bildirmiştir.
"Haydi siz, biraz bilginiz olan şey hakkında tartıştınız; ama hiç bilginiz olmayan şey hakkında neden tartışıyorsunuz? Allah bilir, siz bilmezsiniz." (3 AL-İ İMRAN, 66)
"Açık bir delil olmadan Allah'ın ayetleri hakkında tartışanların göğüslerinde, erişemeyecekleri bir büyüklük taslamaktan başka bir şey yoktur. Sen; Allah'a sığın, muhakkak ki O, işitendir, görendir." (40 MÛ'MİN, 56)
Bunun bilincinde olan Rasulullah(as) ve arkadaşları, her konuda olduğu gibi, kabir hayatı konusunda da ellerinde delil bulunmadan konuşmamışlardır. Ancak Rasulullah(as), insanın öldükten sonra, bir daha geri dönmesinin mümkün olmadığını, kişilerin; hayatta yaptıklarıyla kalacaklarını ve cennet veya cehennemi hak etmiş olarak kabre gireceklerini ifade eden şu hadisi söylemiştir.
"Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe ya cehennem çukurlarından bir çukurdur."(TİRMİZİ)
Bu da gösteriyor ki, öldükten sonra geri dönüş mümkün değildir ve kişi kazandıklarıyla cezalandırılacaktır.
Rasulullah(as), kabir ziyaretleri, kabirlerin bakımı, üzerinde oturulmaması gerektiği vb. konularda birçok hadis söylemiştir. Konumuz bunlar olmadığı için bu konular üzerinde durmuyoruz.
KABİR AZABI İLAHİ ADALETE AYKIRIDIR
Yüce Allah(cc) Kur'an'ı Kerim de, suçluların kıyamet gününde sorgulanacaklarını, peygamberlerin ve şahitlerin getirileceğini (39/69), suçluların ellerinin, ayaklarının(36/65), dillerinin(24/24), kulaklarının, gözlerinin ve derilerinin aleyhlerinde şahitlik yapacaklarını(41/20), suçlulara kitaplarının verileceğini ve kitaplarını okuyacaklarını(17/14), kitaplarında tüm işledikleri suçlarını göreceklerini(18/49) ve kendilerinin kafir olduklarına(7/37), kendi aleyhlerinde olarak şahit olacaklarını(6/130) bildirmektedir. Oysa, kabirde herhangi bir sorgulamanın yapılacağı Kur'an'ı Kerim'de bildirilmemektedir.
Yargılama ve sorguluma yapılmadan, insanlara, işledikleri suçları bildirilmeden herhangi bir cezanın verilmesi, ilahi adalet ilkesiyle çelişir. Halbuki yüce Allah(cc), adildir ve kullarından da adil olmalarını, adaleti ayakta tutmalarını istemektedir.
Sonuç olarak, kabir azabının varlığını iddia etmek, yüce Allah'a adaletsizlik vasfetmek ve yüce Allah'ı yargısız infaz yapmakla suçlamaktır ki bu, iddia sahiplerine çok büyük bir sorumluluk getirecektir.
DEVAMI >>>