ANASAYFA

FORUM

UNUTULMAYANLAR

ZİYARETCİLER

AİLE

SERBEST KÜRSÜ

MEZHEP

İSLAMİ KONULAR

KLİP / MUZİK

RESİMLER


   
  FECR - Kur`an iklimine özlem..
  İRİN KÜPÜ PATLADI devam
 

Bahaeddin Veled ve Seyyid Burhaneddin’den sonra mutlak hakimiyet Mevlana’dadır. Mevlana bu dönemde Selçuklu yönetimine hakimdir ve vezir Pervane Muiniddin’le olan diyaloğu onu her alanda söz sahibi yapmaktadır. Pervane Muiniddin ise yıllarca siyasi alanda kazandığı deneyimlerle sultanları iktidara getiren ya da alaşağı eden birisidir. Öncelikle Mevlana’nın vezir Pervane Muiniddin’e olan hakimiyetini görelim.

Borçlu biri Mevlana’ya gelir; ya devlete olan borçlarının bağışlanmasını ya da mühlet verilmesi için Pervane’ye bir mektup yazmasını diler. Mevlana bir şefaat mektubu yazıp adamın eline verir. Pervane mektubu okuyunca bu iş der; divana ait bir iş. Adam Mevlana’ya gelip bu sözü söyleyince, Mevlana: divan Süleyman’ın hükmündedir, Süleyman divanın hükmünde değil, mealinde bir mektup yazıp o adamla gönderir. Pervane mektubu okuyunca adamcağızın borçlarını bağışlatır.11

Adalet hayatını alakadar eden bir başka menkıbe de şudur:

Bir gün Mevlana Hazretleri cinayet işleyen ve bir arkadaşın evinde gizlenen bir şahsa şefaat etmesi için Pervane’ye bir mektup gönderdi. Pervane cevabında: bu mesele başka meselelere benzemiyor, bu bir kan meselesidir, diye yazdı. Bunun üzerine Mevlana da: Katile Azrail’in oğlu derler, Azrail’in oğlu kana girmesin, adam öldürmesin de ne yapsın? diye cevap verdi. Pervane bu cevaptan son derece memnun oldu ve buyurdu, katili serbest bıraktılar. Düşmanlarını da öldürülenin kan pahasını vererek memnun etti.12

Görülüyor ki Mevlana vezir Muiniddin Pervane’yi o kadar kontrol altına almıştır ki kendisine yalvaranların isteklerini hallettirmekte; borçlunun borcunu sildirmekte, katilleri bağışlatmaktadır.

Dördüncü Kılıçarslan’ın Moğollar tarafından katledilmesi olayı ise yukarıdaki birlikteliği yine sergilemektedir. Bu korkunç cinayet, bir komplonun önceden nasıl tasarlandığını da göstermektedir. Süleyman Muiniddin Pervane’nin babası Mühezibüddin Ali b. Muhammed’in de daha önceden Kösedağ mağlubiyeti üzerine Moğollarla sulh yapan vezir olduğunu hatırlatarak şu rivayeti verelim;

Kılıçarslan Aksaray’da Taceddin Mutez’in ziyafetinde bulunurken Moğol beyleri sarhoş olarak Muiniddin Pervane’yi öldüreceği isnatlarıyla Sultana ağır hitaplarda bulunmuş, o da bunların tamamiyle uydurma olduğunu söylemiştir. Bununla beraber Moğollar İtham ve hücumlarına devam ediyor; münakaşalar Kılıçarslan ile Pervane arasında başlıyordu. Ağır sözlerle karşılaşan Sultan, Pervane’ye: İci (ağabey) sen sarhoş musun yoksa afyon mu çektin? Diyerek şaşkınlığını belirtti. Pervane de: Evet senin kötü hareketlerin beni sarhoş ve afyon çekmiş bir hale getirdi. Zira seni Burdur kalesinden çıkarıp saltanat makamına oturttum. Fakat sen bu hizmetlerimi unuttun cevabını verdi. Ertesi gün otağda bir ziyafet verilirken Moğol askerleri de çadırı sardı. Yemekte zehirlenen ve sancıya tutulan Sultan bu durumda Saraya dönmek istediyse de Moğol muhafızları müsaade etmediler. Sultan çadırda yalnız bırakıldı ve yay krişiyle boğularak öldürüldü. Rivayete göre; Sultan boğdurulduğu sırada Mevlana Mevlana diye bağırıyordu. Mevlana o sırada mübarek medresesinde semaya gark olmuştu. İki şehadet parmağını kulaklarına sokarak zurna ve beşaret getirmelerini emretti. Zurna ve beşareti kulaklarına koyup naralar attı ve şu gazeli okudu:

Sana, senin bildiğin benim oraya gitme demedim mi
Bu yokluk serabı içinde hayat çeşmesi benim
.13

Rivayetin devamında dördüncü Kılıçarslan’ın işlerinin dünyada kötü gittiğini ancak ahirette durumunun iyi olacağını söylemektedir. Mevlana’nın zurna peşreviyle kapadığı bu cinayet Mevlana-Muiniddin Pervane ve Moğol işbirliği içinde gerçekleşmiştir. Katledilen padişahın atını, eğerini Moğol hükümdarına gönderen Muiniddin Pervane emri uyguladığını tescillemiştir. Moğollar da bunun karşılığını ona ödemişlerdir.

Muiniddin Pervane Moğol hanına öyle nüfuz etti ki Hülagu Pervane için, Kılıçarslan’a: Bundan böyle bir mesele için ondan başka kimse gelmesin, sözünü söyledi. Böylece Muiniddin Pervane on beş yıllık bir devir esnasında Türkiye’de yegane siyasi şahsiyet haline geldi ve Moğollara dayanarak hakimiyetini kurdu. Moğollar Anadolu’daki uzun süreli hakimiyetlerini Mevlana ve ailesine borçludurlar. İşgalcilerin ve anlayışlarının ele geçirdikleri topraklarda tutunabilmeleri için gerekli olan en önemli unsurlardan birisi de orada ağırlığı olan kişiler veya kurumlarla işbirliği yapabilmeleridir.

Bahaeddin Veled’e yapılan Harizm eziyeti bu payandalığın başlangıç sebebidir. Ancak sadece bu yeterli değildir. Mevlana’daki makam ve hükmetme hırsı erişilmez derecededir. O arkasına aldığı Moğol desteği ile Anadolu’nun mutlak manevi lideri pozisyonuna gelmiştir. Mevlana’ya göre padişahlık gönül sultanlığıdır, ama kendisine muhalefet edenlere de hiç merhameti yoktur. Yine Eflaki’den bir rivayetle:

Bir gün İslam sultanı İzzeddin Keykavus Mevlana Hazretlerini ziyarete gelmişti. Mevlana ona gereği gibi iltifat etmeyip bilgiler saçmakla ve nasihatlarla meşgul oldu. İslam sultanı kul gibi tezellül gösterip: Mevlana Hazretleri bana bir nasihat versin, dedi. Mevlana: sana ne öğüt vereyim. Sana çobanlık vermişler sen kurtluk ediyorsun, sana bekçilik emretmişler sen hırsızlık yapıyorsun, tanrı seni sultan yaptı sen şeytanın sözünü dinliyorsun buyurdu.14

Mevlana’nın bu sözlerinde ikinci İzzeddin Keykavus’a karşı olan tavrı ortadadır. Şüphesiz bu sözlerin arkasında İzzeddin Keykavus’un veziri olan Kadı İzzeddin’nin Ahilere başvurarak Moğollara karşı cihad hareketi başlatması saklıdır. Zaten bu hareket Moğol galibiyeti ile sonuçlanmış, Kadı İzzeddin ve Ahilerden pek çok ileri gelen şahıs, Moğol komutanı Baycu Noyan tarafından idam edilmiştir.

Mevlana’nın her ne kadar İslama yeni bir yorum getirdiği söylense de, kendisinden başka yorum getirenlere pek rağbet etmez. Putpereste ve Mecusi’ye, kafire kucak açan Mevlana Hacı Bektaş’a hoş bakmaz.

Emir Nureddin bir gün Mevlana Hazretleri’nin hizmetinde Hacı Bektaş’ın kerametlerinden bahsediyordu: Bir gün Hacı Bektaş’ın hizmetine gittim. O dış görünüşe hiç saygı göstermiyor, şeriata uymuyor ve namaz kılmıyordu. Ona namaz kılmanın mutlaka gerekli olduğunu söyledim. O: git su getir de abdest alayım ve taharet edeyim, diye buyurdu. Testiyi kendi elimle çeşmeden doldurup önüne getirdim. Maşrapayı alıp bana verdi ve: Dök dedi. Onun eline su döktüğüm vakit berrak suyun kan olduğunu gördüm ve şaştım kaldım. Bunun üzerine Mevlana: Keşke kanı su yapsaydı çünkü temiz suyu kirletmek o kadar büyük bir hüner değildir. Hemen o anda Nureddin baş koyup Hacı Bektaş’a gösterdiği rağbetten vazgeçti.15

Bu örnekler çoğaltılabilir. Mevlana’nın hayatı dergahın içine gizlenmiş hırslarla doludur. Ne yazık ki babasından kendisine geçen bu anlayış daha sonra peşinden gelenlere miras kalmıştır. Moğollar, Mevlana’nın ve neslinin manevi iktidarları boyunca siyasi iktidarlarını Anadolu’da korumuşlardır. Mevlana’nın torunu olan Ulu Arif Çelebi de bu sadakatini devam ettirmiş, Moğolların istilasını Allah’ın takdiri görmüş, Bahaeddin Veled’i ağırlayan Karamanlılar yerine Moğolları tercih etmiştir.

Konya Karamanlıların elinde bulunduğu devirde Çelebi Hazretleri, Moğol askeri istediği için, Karamanlıların canları sıkılıyor ve daima: biz sizinle komşu ve sizi sevenlerden olduğumuz halde siz bizi istemiyorsunuz da Moğolları istiyorsunuz, diyorlardı. Bunun üzerine Çelebi de: Biz dervişleriz. Bizim nazarımız Tanrının iradesine bağlıdır. O kimi ister ve memleketi kime verirse biz de onun tarafındayız ve onu isteriz.16

Yazımı Moğolların işgal sırasında Mevlevilere ve onların işaret ettikleri noktalara dokunmadıklarına dair bir bilgiyle devam ettirmek istiyorum. Moğollarla Mevlana arasında bir parola var mıydı? Aşağıdaki rivayet bunu göstermektedir.

Mehmet Seyyid Abadi’den şöyle rivayet ettiler ki: Harman zamanı idi. Büyük bir buğday harmanım vardı bu sırada birdenbire Moğol askeri Konya sahrasını kapladı, harmanları darmadağın edip yağmaya verdi. Mevlana, bana bir ferace giydirmişti. Hizmetçiye: o mübarek feraceyi buğday yığınının üzerine at da uğuru ile buğday yığınımıza bir şey olmasın diye emrettim. Tanrı daha iyi bilir ve şahit olarak o kafidir ki yakın ve uzak bütün komşularımızın buğdaylarını yağma ettiler; fakat ne biri bizimkinin etrafında dolaştı ne bir saman çöpü kayboldu ve ne de bir tane götürdüler. Sonra hepsini şehre taşıdım ve sofra sofra misafirlere ikram ettim. Şehre inince Mevlana’ya gittim. Gülerek beni karşıladı ve: eğer Ahi isteseydi onların hepsi kurtulurdu.17

Bu rivayeti okuduktan sonra birileri Mevlana’daki iman gücünden kaynaklanan kerametin Moğollara karşı koruyuculuk sağladığını savunabilir. Ancak ilginçtir ki kendisine bağlı olanları koruyan keramet ne yazık ki Moğollara muhalif olan Ahilere bir koruma sağlamamış, ferace sadece kendi yandaşlarının harmanlarına örtülmüştür. Kendisine ve müritlerine uygulanan dokunulmazlıktan sonra bununla yetinilmemiş ve mutlak koruyuculuk ilanıyla ilahlığını bir kere daha ilan etmiştir.

Mevlana hazretleri sık sık buyuruyordu ki bundan sonra Konya şehrine Medinetü’l Evliya lakabını veriniz. Çünkü bu şehirde her kim dünyaya gelirse veli olur. Baha Veled’in mübarek cismi ve onların nesli bu şehirde bulundukça bu şehre kılıç işlemez ve düşmanı sonuna kadar kalamaz, yok olur. Ahir zamanın afetinden masum kalır...

Bizim mana ve sırlarımız bütün dünyayı tutacak. Bundan başka: Konya şehrinde neslimizi inkar eden bir kavim oldukça bu şehrin insanları rahat etmeyecekler, buyurdu.18

Bu sözleriyle şehrin korunmasını Allah’a değil de kendi sülalesine mal eden Mevlana, düşünce tarzına muhalif olanlara karşı halkı kışkırtacak ifadeleri kullanmaktan çekinmemiştir. Verdiğimiz örneklerde ve açıklamalarımızda Mevlana’nın ve babasının peşinden gelen nesliyle beraber emperyalizmle nasıl barışık yaşadıklarını gördük. Çok ilginç olan bir belgeyle yazıma devam etmek istiyorum. Ajanlığın neredeyse genetik olduğuna bu gördüklerimden sonra inanasım geliyor. Ama Allah’ın yarattığı bu insanın yeryüzüne gelişindeki masumiyet durumunu belirterek bu düşüncemi bir kenara bırakıyorum. Bu belge Mevlana’nın 22 nesil sonrası torununun 1956 yılında Suriye’de dedesi gibi faaliyet gösterirken sınır dışı edilişini anlatmaktadır.

Gazeteci Emin Çölaşan 12 Temmuz 1981 tarihli Milliyet gazetesinde şu satırları yazdı: 1933 yılında inci gibi bir el yazısıyla Atatürk’ten iş isteyen Mevlana’nın 22. torunu, cumhurbaşkanının dikkatini çekiyordu. Bu genç daha sonra Halep Mevlevi tekkesinde görev alıyor, Halep konsolosluğumuzda mahalli katip olarak çalışıyor ve 1956 yılında Suriye hükümeti tarafından zararlı çalışmaları gerekçe gösterilerek sınır dışı ediliyordu.19

Ortaya koyulan bu gerçekler hayal mahsulü değildir. Şüphesiz araştırmalar ilerledikçe yeni kaynaklar ortaya çıkacaktır. Ancak şu var ki yediyüz küsür yıldır putlaşmış Mevlana sorgulanmaya başlanmıştır. Bize göre Mevlana’nın eserlerinde mevcut olan ahlak dışı sözler ve ajanlık ortaya koyan ifadelerden daha tehlikelisi tasavvufun oluşturduğu şirk akidesidir. Bu Yunus’ta da Hacı Bektaş’ta da, Hacı Bayram’da da aynıdır. Mevlana bunu en iyi kullananlardan birisidir. Günümüzde tasavvuf menşeli anlayışların da Mevlana gibi sistemin nimetlerinden istifade ettiğini ve onlar hesabına fetvalar ürettiğini görüyoruz. Şayet insanlar Kur’an’a yönelip bu şeytani yollardan hakikate bilinçle yönelmezlerse bireysel ve toplu olarak belli odakların malı olacaklardır. Mevlana’nın Moğollarla olan diyaloğunu ve Moğolların da ondan ne kadar müstefid olduklarını gördük. Mevlana öldü ama günümüzün zorbaları ve emperyalistleri, Kur’an’ın tanımladığı İslam yerine Mevlana tipi İslamı önümüze koymakta ve biz bununla uyutmaktadırlar. Bu yüzden yıllardır Kur’an’ın oluşturduğu kardeşlik yerine batının Mevlana ile bize paketlediği hümanizmi kullandık durduk.

--------------------------------------------------

11- Age. s. 356
12- Age. s. 463
13- Age. s. 465
14- Age. s. 505
15- Age. s. 515-516
16- Age. s. 567
17- Age. s. 90-91
18- Age. s. 169-170
19- Age. s. 17

 
  Bugün 2 ziyaretçi bizimle..  
 
Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden