Allah Teâlâ şöyle buyurur:
وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْمَحِيضِ قُلْ هُوَ أَذًى فَاعْتَزِلُواْ النِّسَاء فِي الْمَحِيضِ وَلاَ تَقْرَبُوهُنَّ حَتَّىَ يَطْهُرْنَ فَإِذَا تَطَهَّرْنَ فَأْتُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ أَمَرَكُمُ اللّهُ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ التَّوَّابِينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّرِينَ {222}
“Sana kadınların âdet halini soruyorlar. De ki, o bir eziyettir. Âdet günleri onları rahat bırakın; temizleninceye kadar da yaklaşmayın. Tertemiz oldular mı, onlara Allah’ın size buyurduğu yerden yaklaşın. Allah tevbe edenleri sever, tertemiz olanları da sever.” (Bakara 2/222)
“Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın” emri, âdetli kadının temiz sayılmadığını gösterir. Namaz için abdesti veya boy abdestini şart koşan âyet şöyle biter: “… Allah size güçlük çıkarmak istemez ama sizi temiz kılmak … ister.” (Mâide 5/6) Âdetli kadın temiz sayılamadığından namaz kılması mümkün olmaz. Bu sebeple namazdan sorumlu tutulamaz. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Allah kimseye gücünün yettiğinden fazlasını yüklemez.” (Bakara 2/286)
Ümmü Habîbe binti Cahş, Allah’ın Elçisine kandan şikayet edince ona şöyle demişti: “Hayzın seni engellediği süre içinde namaz kılma; sonra yıkan ve namazı kıl.”
Âdetli kadın namazdan sorumlu olmayınca onu kaza etmekten de sorumlu olamaz. Bir kadın Aişe validemize: "Temizlendiğimiz zaman namazımızı kaza edelim mi?" diye sormuş, o da:
"Sen Harûriyye misin?” demişti. Kadın; “Hayır, Harûriyye değilim ama soru soruyorum” deyince şöyle demişti: “Bizim başımıza bu olay gelince orucu kaza etmemiz emredilirdi ama namazı kaza etmemiz emredilmezdi.”
Orucun kazasının emredilmesi gösterir ki, oruç namaz gibi değildir; âdet kanı oruca engel olmaz. Bakara 187’de orucu bozan şeyler; yeme, içme ve cinsel ilişki olarak sıralanmıştır. Âdet kanı bunlardan hiç birine girmez.
Orucun Arapçası savm = صوم’dır. Savm, imsak yani kendini tutma, kendine engel olma anlamına gelir. Oruç tutan, kendini yeme, içme ve cinsel ilişkiden engeller. Âdetli kadının kendini, normal yollarla âdet kanından engellemesi mümkün değildir. Bu sebeple ona, gücünün yetmediği bir yük yükleyip âdet kanını, orucu bozan bir şey saymak imsaka aykırı olur.
Yukarıdaki âyet, kadınların âdet halini eziyet saymıştır. Eziyet insana sıkıntı veren şeydir. Oruç açısından hastalığa benzer. Allah Teâlâ hasta ve yolculara oruç tutmama ruhsatı verdikten sonra şöyle demiştir: “Allah sizin için kolay olanı ister, zor olanı istemez.” (Bakara 2/185)
Ramazanda hastaların oruç tutmaması, Allah’ın onlara verdiği ruhsattır. Bu ruhsatı kullanan hasta, tutamadığı oruçları daha sonra kaza eder. Âdetli kadın da öyledir. Oruç tutmama, onun için de ruhsattır. Bu yüzden Peygamberimiz, âdetli kadınların tutamadıkları orucu kaza etmelerini emretmiştir. Eğer Âdet hali oruca engel olsaydı kadın, Âdetli günlerinde kılamadığı namazlar gibi tutamadığı oruçları da kaza etmezdi.
Fakihler, Âdetli kadının Ramazan’da oruç tutmasını yasaklar sonra tutturmadıkları orucu kaza ettirirler. Edasını yasakladıkları bir İbadetin kaza edilmesini isterken hangi delile dayandıklarını söylemezler. Halbuki Allah, oruç İbadetini, diğer İbadetlerden farklı olarak genişçe anlatmış ve şöyle demiştir:
[GÜNDÜZ] tutulan oruçtan sonraki gece boyunca kadınlarınıza yaklaşmanız helaldir: onlar sizin için bir elbise gibidirler ve siz de onlar için bir elbise gibisiniz. Allah bu konuda kendinizi sıkıntıya sokacağınızı bilir; bu yüzden O size mağfireti ile yönelmiş ve bu zorluğu üzerinizden kaldırmıştır. Şimdi öyleyse onlara yaklaşabilir ve Allah'ın sizin için uygun gördüğünden yararlanabilirsiniz ve gecenin karanlığından tanyerinin aydınlığı fark edilinceye kadar yiyip içebilirsiniz. Sonra gece çökünceye kadar oruca devam edersiniz. Ama mescidlerde itikafta iken kadınlara yaklaşmayın.
“Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır; onlara yaklaşmayın. Allah âyetlerini insanlara böyle açıklar, belki sakınırlar.” (Bakara 2/187)
Allah orucun sınırını belirlediğine göre, Âdetlinin orucu Kur’ân’da belirtilmemişken, Peygamberimizin de Âdeti oruca engel saydığına dair rivayet yokken Âdeti oruca engel görmek sınırlara yaklaşmak değil, onları aşmak olur. Buna kimsenin hakkı yoktur.
Harûriyye, Harûrâlı demektir. Harûrâ, Sıffîn savaşında Ali’nin saflarından ayrılan Hâricîlerin toplandığı yerdir. (Bkz. Ethem Ruhi Fığlalı, “Hariciler”, DİA, c. XVI, s.169-175.)
Sonraki sayfa»»