ANASAYFA

FORUM

UNUTULMAYANLAR

ZİYARETCİLER

AİLE

SERBEST KÜRSÜ

MEZHEP

İSLAMİ KONULAR

KLİP / MUZİK

RESİMLER


   
  FECR - Kur`an iklimine özlem..
  12-Şefaat Etme Hakkı Var mıdır?
 

Şefaat Etme Hakkı Var mıdır?

Şefaat terim olarak, bir kimsenin bağışlanmasını dilemek yardım etmek, bir kimseden, başkasına yardımcı olması için aracı olmak başkasının işini görmek için aracılık yapmak, suçlunun affı için aracılık etmek veya günahı olan kimsenin bağışlanması için Allah'la kul arasında aracılık yapmak anlamlarına gelmektedir.

Geleneksel kültürümüzde ise, Peygamberlerin, evliyanın ve kimi seçkin kimselerin, günahkar ve muhtaç olan kulların günahlarının bağışlanması için aracılık yapacakları ve Allah'ın da bu aracıların hatırına, günahkârların günahını bağışlaması olarak bilinmektedir.

Bu, aynı zamanda, Allah'ın değer verdiği kuluna bir ikramı, günahkâr kuluna da rahmetidir. Bu anlayışa göre, Allah, hesap günü peygamberlerine ve iyi/seçkin kullarına, günahı olan kimselerin bağışlanması için yetki verecek, onlar da uygun gördükleri kimselerin günahlarının bağışlanmasına ve cennete girmesine aracı (şefaatçi) olacaklardır.

Diğer islamı kavramlarda olduğu gibi, şefaat kavramına da gerçek anlamından başka anlamlar yüklenilerek, Müslümanların inançlarında büyük sapmalara neden olunmuştur. Şefaat kavramının yanlış anlaşılması neticesinde, insanların çoğu, seçkin (!) takva sahibi ve Allah'ın yanında yeri olduğu söylenen veya sanılan kimselere, hesap gününde kendilerine şefaat edecekler diye yönelmektedirler.

Bu da onların aldatılmalarına, uyutulmalarına ve sömürülmelerine neden olmaktadır. Şefaat, Kur'an bütünlüğü içinde yer almış, o bütünün bir parçasıdır. Böyle olduğu için de, Kur'an bütünlüğü içinde ele alınıp, Kur'an'ın ruhuna uygun bir tanım yapılacağına, Kur'an'ın bütünlüğüne ve özüne ters, gerçeklere aykırı bir tanımlama yapılmıştır.

Büyük bir çoğunluk,
Kuran gerçeğine aykırı bu tanıma göre inancını şekillendirdiğinden, hesap günü yardımını umdukları (şefaat edeceklerine inandıkları) kimselere muhtaç oldukları inancıyla, onlara sığınmakta ve bu kurtancılara yönelmekte sıkı bir bağlılıkla bağlanarak Allah'a yaptıkları kulluktan daha fazla kulluk eder hale gelmektedirler.

Diğer yandan da, nasıl olsa
"Peygamber bütün ümmetine şefaat ederek, bağışlanmalarını sağlayacaktır" inancı, Müslümanlarca dinin temel anlayışı haline getirildiğinden, birçok kimse "nasıl olsa şefaat edilerek bağışlanacağım' düşüncesi ile Allah'a gereğince kuluk etmeyi bırakıp, şeytanın adımlarına uymaktadır.

Ona göre, işlediği günahlardan dolayı göreceği cezadan,
Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ümmeti olduğu için, Peygamber şefaat edecek ve kendisini kurtaracaktır, işte bu anlayışın sahipleri, dini yaşanan hayatın belirleyicisi olmaktan çıkarmış, kuru bir inanca dönüştürmüşlerdir.

 

Şefaat inancı, Mekke dönemi müşriklerinin çok önemseyip öne çıkardığı bir inançtı. Müşrikler, Peygamber(sav)'den gelen çağrıyı reddediyor, inandıkları ve ibadet etikleri ilahların (Lat, Uzza, Menat , .} kendilerine şefaatçi olacaklarına inanıyorlardı.

Allah ta onlara verdiği cevapta, şefaat etme hakkının kendisinde olduğunu ve O'ndan başka hiçbir varlığın böyle bir hakka sahip olmadığını ve şefaat etme hakkının ancak Allah tarafından verilebileceğini ki öyle bir hakkı da hiç kimseye vermediğini ortaya koyarak, onların bu beklentilerim boşa çıkarıyordu, şimdi efendim bu şefaat meselesinde Allahın müşriklere verdiği cevap idi yani ozamanlar Müslümanların şefaat diye bir sorunu bile yoktu .!!! müslümanlar Allahın ayeti ile müşriklere cevap veriyorlardı.ne diyorlardı... şefaat yoktur...!!!!!!! Sizi ancak Allah kurtaracak gelin iman edin diyorlardı..onlarda hayır bu taptıklarımız bize şefaat edecek diyorlardı. Bu şefaat dialoğu böyle başladı. "
Dilediğine şefaat etme hakkı verecektir" ifadesi şu anlama gelmekteydi:
"Ey mürşrikler! Hiçbir varlık şefaat etme gücüne ve hakkına kendiliğinden sahip olamaz. Çünkü böyle bir hakkı vermek sadece benim elimdedir. Bu hakkı ancak ben dilediğime veririm. Ben vermedikten sonra sizin yöneldiklerinizin kendiliklerinden böye bu hakka sahib olamayacağını bilin, Ve bilin ki, Peygamber de dahil, şefaat etme hakkını hiçbir varlığa vermedim/' Keza yüce Kuran:

 اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ مَا لَكُمْ مِنْ دُونِهِ مِن وَلِيٍّ وَلَا شَفِيعٍ أَفَلَا تَتَذَكَّرُونَ (4)

Allah; gökleri, yeri ve ikisi arasında olanları altı günde yarattı, sonra arşa istiva etti. Sizin O'nun dışında bir yardımcınız ve şefaatçiniz yoktur. Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz? (32 Secde - 4) diyerek bu gerçeği ifade etmektedir.


Yine Kur'an'a baktığımızda, iyi veya kötü, az veya çok kim ne yaptıysa karşılığını görecektir: 'Kim zerre kadar iyilik işlemişse karşılığını görür.

فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَه (7)

وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَه (8)


Artık kim zerre ağırlığınca hayır işlerse, onu görür.
Kim de zerre kadar kötülük işlemişse karşılığını görür
(99 zilzal 7,8)

 

Allahü taale şöyle buyurur:

وَاتَّقُوا يَوْمًا لاَ تَجْزِي نَفْسٌ عَنْ نَفْسٍ شَيْئًا وَلاَ يُقْبَلُ مِنْهَا شَفَاعَةٌ وَلاَ يُؤْخَذُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلاَ هُمْ يُنْصَرُونَ (48)

 

Ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği, hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği bir günden sakının (2 Bakara 48);

 
يَوْمَ لَا تَمْلِكُ نَفْسٌ لِنَفْسٍ شَيْئًا وَالْأَمْرُ يَوْمَئِذٍ لِلَّهِ (19)

"O gün kimsenin kimseye faydası dokunmaz. O gün hüküm bütünüyle Allah'ındır, (82 înfıtar 19)

 Herkesin tek başına hesaba çekileceğini:

كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ رَهِينَةٌ (38)

"O gün herkes, yaptığının hesabını vermek için alıkolnur“(74 Müddesir. 38) ,

 Tartıların kurulacağını, tartısı ağır gelenlerin cennetlik, hafif gelenlerin cehennemlik olduğunu:

فَأَمَّا مَنْ ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ (6) فَهُوَ فِي عِيشَةٍ رَاضِيَةٍ (7) وَأَمَّا مَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ (8)

فَأُمُّهُ هَاوِيَةٌ (9) وَمَا أَدْرَاكَ مَا هِيَهْ (10) نَارٌ حَامِيَةٌ (11)

 

"Kimin sevabı ağır gelirse., işte o memnun olacağı bir hayata kavuşacaktır. Kimin günahı ağır gelirse, onun yeri de haviye (kavurcu ateş) tir," (101 Kaaria -6,7,8,9)

Cennetlik olanların ancak iman eden ve salih amel işleyenler olacağını:

"İman edip salih amel işleyenler de temelli kalmak üzere cennetliktirler." (2 Bakara - 82)
ayetiyle açıkça ortaya koymaktadır. Zira Allah adildir, adalet sahibidir;

 "Kim salih amel işle se lehine, kim de kötülük işlerse aleyhinedir. Rabbin, kullarına asla zulmetmez." (fusilet -19)
 Allah'ın yanında torpil yapmak söz konusu olamaz. Herkese hakkı tam verilecektir, Cehennemi hak edenler cehenneme gidecektir;
"Hayır, kim kötülük işler de günahı kendisini kuşatırsa, işte onlar, içinde temelli kalmak üzere cehennemliktirler" (Bakara - 81);

 onları hiç kimse kurtaramaz:

"O gün kimsenin kimseye faydası dokunmaz, o gün hüküm bütünüyle Allah'ındır" (İnfîtar - 19)
Yani herkese yaptığının karşılığı vardır. Cennet ve Cehennem bu dünyada yaptıklarımıza karşılıktır.

Adam kayırma, torpil yapma, Allah'ın razı olacağı bir hâl değildir. Kim neyi hak ediyorsa, ancak hak ettiğini alacaktır. Allah hak edenlere hak ettikleri kadar şefaat(yardım/bağışlama) edecektir. Gerçek bu olmasına karşın, şefaat konusunun kaynaklarımızda ve inancımızda yer alış şekline kısaca değinmeye çalışalım.

"Muhammed (sav): Her peygamberin bir duası vardır. Ben ise inşaallah duamı kıyamet gününde ümmetime şefaat etmek için saklamak istiyorum' buyurmuştur. (Buhari, Davut-1, Tevhid-31).

 

"Her Peygamber kendi ümmetine şefaat edeceklir" (Buhari).

 

"Hz. Peygamber (sav) hadislerinde büyük günah işleyenler de dahil mü'minlerin şefaatına nail olacaklarını söylemiştir'' (Buhari-Rikak, 51/Ebu Davut-Es-Sünne, 2o/Tirnıizi-ll-66).

 

"Peygamberler içinde ilk defa şefaat edecek ve şefaati kabul olunacak peygamber, Hz. Muhammed'dir (sav). (Müslim-Fedail, 2).


Hz. Peygamber (sav)'in bir çok hadis kitabında zikredilen bu büyük şefaatinin ana hatları şöyledir:

 

Allah, insanların hepsini düz ve geniş bir sahada hüküm ve hesap için toplayacaktır. Orada insanların meşakkat ve gamı dayanılmayacak bîr dereceye varacaktır. Bu sırada insanların bir kısmı, diğer bir kısmına "size erişen şu faciayı görüyor musunuz, Rabbinize size. şefaat edecek birisine gidiniz' derler, Sırasıyla Adem (as), Nuh (as), İbrahim (as), Musa (as) ve îsa (as) peygamberlere gelirler.

Bu peygamberlerden her biri onları diğerine gönderir. Nihayet Hz. İsa, onları Hz. Muhammed (sav)'e gönderir. O vakit Peygamber (sav) arşın altında secdeye kapanır. Allah O'na secdesinde yapılacak hamdlerin en güzelini ilham eder.
O Allah'a hamd ettiği sırada "başını kaldır, iste, verdim. Şefaat eyle, şefaatin kabul olunur" cevabını alır. Muhakemeye başlanır. Bundan sonra Hz. Peygamberin şefaati ile imanlılardan bir miktar cehennemden çıkarılır.

Rasülullah bir kaç defa daha secdeye kapanarak Allah'a hamd ve dua eder. En nihayet o'nun şefaatiyle, Allah'ın izin ve takdiri dahilinde mü'minlerden büyük bir çoğunluk cehennemden çıkarılacaktır, işte Hz. Peygamberin, haiz olduğu bu şefaat makamı Makam-ı Mahmad'tur.

(El - îsra 79, Buhari-Tevhıd 24, Müslim-İman 84)"/Şamü islam Ansiklopedisi/Şamil Yayınevi/6. Cilt sh18)-

"Allah ancak seçkin kullarına, peygamberlerine ve velilerine şefaat izni verecektir. Çünkü onlar Allah'ın razı olduğu seçkin kullandır. Hiç kuşkusuz. bunların başında da Hz. Muhammed(sav) gelir. Ama oradaki şefaatin bizim bildiğimiz anlamda bir şefaat olması da mümkün değildir. Çünkü bildiğimiz şefaat, aracılık yaparak birine hak etmediği birçıkar sağlamak demektir ki Allah böyle bir şey yapmaktan uzaktır, yücedir.o şefaatin niteliğini Allah bilir. Zira Ahiret ahvali dünyaya benzemez/'

Başta hadis kitapları olmak üzere diğer birçok kaynak kitapta, şefaatle ilgili yukarıda aktardığımız türden yığınla bilgi verilmektedir. Şefaat kavramına Kur'an'ın özüne aykırı anlam vererek Müslümanların inancına sokan mantık başka bir hadîsi (!) (la ilahe illallah diyen cennete gidecektir) ölçü alarak bir tek sözle herkesi Cennete göndermektedir,

Bu yalanı Hz. Peygambere mal edenlere şunu sormak gerekir: "Madem ki bu söz hadistir, o zaman şefaate ne gerek var?.. Nasıl olsa la ilahe illallah diyen herkes Cennete girecek..!!

Oysa ki yukarıda verdiğimiz ayetlerde de görüldüğü gibi şefaat etme hakkı hiç kimseye verilmemiştir, Sadece Allah'a mahsustur.
Yalnızca Allah dilediğine şefaat edecektir. Kur'an kimlerin Cennete, kimlerin Cehenneme gideceğini hiçbir tartışmaya yer vermeyecek bir açıklıkla bildirmektedir, Şefaat konusunu Kur'an ve Kur'an'ın ortaya koyduğu ölçüye göre değerlendirmek gerekir.

Yoksa, konu Kur'an'ın bütünlüğünden kopuk, sadece kendi kapsamı içinde değerlendirildiğinde ya yanlış anlaşılacak ya da eksik ve boşlukta kalacaktır. Şefaatle ilgili ayetler Kur'an'ın bir bütün olarak ifade ettiği gerçek göz önünde bulundurularak değerlendirilmelidir. Oysa ki bu yapılmamakta ve bundan dolayı da çelişkili sonuçlara varılmaktadır.

Şimdi şefaatin olduğuna delil gösterilen bazı ayetlere birkez daha bakalım:

 

 "... O'nun izni olmadan kendisinin katında kim şefaat edebilir?" (2 Bakara 255).

يَوْمَئِذٍ لَا تَنفَعُ الشَّفَاعَةُ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرَّحْمَانُ وَرَضِيَ لَهُ قَوْلًا (109)

 "O gün Rahmanın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez“ (20 Taha- 109)
يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَ إِلَّا لِمَنْ ارْتَضَى وَهُمْ مِنْ خَشْيَتِهِ مُشْفِقُونَ (28)
"Allah, onların gizlediklerini de açıkladıklarını da bilir. Onlar, O'nun razı olduğundan başkasına şefaat edemezler. Kendileride, O'nun korkusundan titrerler"  (21-Enbiya-28)

وَلَا تَنفَعُ الشَّفَاعَةُ عِنْدَهُ إِلَّا لِمَنْ أَذِنَ لَهُ حَتَّى إِذَا فُزِّعَ عَنْ قُلُوبِهِمْ قَالُوا مَاذَا قَالَ رَبُّكُمْ قَالُوا الْحَقَّ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْكَبِيرُ (23)

"Allah katında, sadece O 'nun izin verdiği kimselerin şefaati geçerlidir. Bekleyiş içinde olanların korkuları yatışınca: "Rabbiniz ne söyledi" derler. "Hakkı söyledi?" diye cevap verirler. O çok yücedir, çok büyüktür" (34 Sebe 23)
وَلاَ يَمْلِكُ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ الشَّفَاعَةَ اِلاَّ مَنْ شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ (86)
"Bilerek hakka şehadet edenler müstesna, (yani hariç)O'nun yanısıra yalvardıkları, şefaate güç yetiremezler '(43 Zuhruf 86)

Bu ayetlerden yola çıkarak. Yüce Allah'ın bazı kimselere/varlıklara şefaat yetkisi vereceğini düşünenler yanılmaktadırlar: Bunlar Kur'an bir bütün olarak göz önünde bulundurmadan, sadece ayetlerin ne dediğine bakarak, ne demek istediğini kavramadan; ayetlerin yalın kelime anlamlarından hareket ederek ve atalar dini ile geleneksel kültürün etkisinde de kalarak şefaat etme hakkının Allah'tan başka varlıklarda da olacağı neticesine varmaktadırlar.

.                                              DEVAMI»»      

 
 
  Bugün 16 ziyaretçi bizimle..  
 
Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden