ANASAYFA

FORUM

UNUTULMAYANLAR

ZİYARETCİLER

AİLE

SERBEST KÜRSÜ

MEZHEP

İSLAMİ KONULAR

KLİP / MUZİK

RESİMLER


   
  FECR - Kur`an iklimine özlem..
  20- GİZLİ İLİMLER
 

20- GİZLİ İLİMLER

 

(İlm-İ Ledün - İlm-İ Bâtın)

İlm-i ledün, Allah tarafından verildiği iddia edi­len özel bir bilgi anlamında kullanılır, ilm-i bâtın da aynıdır. Kimi şeyhlere böyle bir ilim verildiği iddia edilir. Bu iddia onların kutsal­laştırılmasına yol açar.

ŞEYH EFENDİ- Manevi yolu iyi bilen ve salik­leri o yola ulaştırabilen bir şeyh aramak şeriatın emirlerindendir[1].

BAYINDIR- Eğer bu sözle insana hak yolu gösterecek ve bu yolda ona örnek olacak bir öğretmene ihtiyaç olduğunu söylemek isti­yorsanız doğrudur. Her insanın bir terbiyeciye, bir ustaya ve öğretmene ihtiyacı vardır.

ŞEYH EFENDİ - Şeyhlerin sahip olduğu ilim ilm-i bâtındır. Bu her­kese verilmemiştir. Allah ondan razı olsun, Ebu Hureyre  şöyle demiştir: “Ben Re­sulüllah sallallahu aleyhi ve sel­lemden iki kap dolusu ilim al­dım. Bunlar­dan birini size naklettim. Diğerini de nakletmiş ol­saydım boynumu vu­rurdu­nuz.”[2] İşte bizim il­mimiz bu ilimdir.

BAYINDIR - Ebû Hureyre’nin nakletmediği ilmi kimden aldınız? Kaynağı, delilleri ve dayanağı olma­yan şey nasıl ilim olabilir?

ŞEYH EFENDİ - Kehf suresinde Hızır'la arka­daşlığı anlatılan Hz. Musa, olayların gerçek yü­zünü gö­remediği için iti­raz etmişti. Hızır aleyhisse­lamın ilm-i le­dünnü ol­duğu için işin iç yüzüne vakıf olu­yordu. Ayette “Ona, kendi katımız­dan bir ilim öğretmiş­tik. (Kehf 18/65) buyurulmaktadır. İşte ilm-i batın, ilm-i ledün bu ilimdir.

BAYINDIR - Hz. Hızır’la bera­ber olan Hz. Musa bu ilmi öğrenemediyse siz nasıl öğrendiniz? Bu ilmin size de öğretildiğinin delili ne­dir?

ŞEYH EFENDİ - Ebu Hureyre’nin sözü nedir?

BAYINDIR - Ebu Hureyre’nin sözünün nesi delildir? Ebu Hureyre  “Ben Re­sulüllah sallallahu aleyhi ve sel­lemden iki kap dolusu ilim aldım. Bunlar­dan birini size naklettim. Diğe­rini de naklet­miş olsaydım boy­numu vu­rurdunuz.”[3] diyor. O nakletmediğine göre siz nasıl öğrendiniz?

Bakın; Hızır aleyhisselâm ile ilgili Buharî’de uzun bir hadis vardır. Konuya açıklık getirdiği için hadisi aynen nakletmek yararlı olacaktır.

Übeyy b. Ka’b  Muhammed sallallahu aleyhi ve sel­lemin şöyle dediğini bildirdi: "Musâ aleyhis­selâm İsrailoğullarına konuşma yapmak üzere kalktı. Ona, “İnsanların en bilgi­lisi kimdir?” diye so­ruldu. O da “En bilgili benim.” dedi. Allah Teâlâ onu ayıpladı. Çünkü bütün ilmi ona vermemişti. Ona: “İki de­nizin kavuş­tuğu yerde kul­larımdan biri var, o senden bilgilidir.” diye vahyetti.

Musa dedi ki, “Rabbim! Onunla nasıl bulu­şabilirim?” Allah Teâlâ dedi ki, “Sepete bir balık koy ve yanına al, balığı nerede kaybeder­sen o oradadır.”

Musa yola ko­yuldu. Genç hizmetçisi Yuşa b. Nûn ile birlikte yürüdüler. Sepet içinde ba­lığı da sırtladılar. Bir kayanın yanına ge­lince başlarını koyup uyudular. Balık sepetten çıktı, denize doğru yol alıp gitti. Hz. Musa ve genç hiz­metçi­sinde bir gariplik vardı. Gecenin arda kalanında ve gün boyu yürüdüler. Sabah olunca Musa genç hiz­metçisine dedi ki, kahvaltımızı getir, bu yolculuk bizi epey yordu.

Belirtilen yeri geçinceye kadar Hz. Musa bir yorgunluk duy­mamıştı. Genç hizmetçi dedi ki, “Gördün mü, kayanın orada dinlendiğimiz za­man balığı unutmuşum.” Musa dedi ki, “İşte istediğimiz buydu.” İzlerini takip ederek geri dön­düler.

Kayanın ya­nına vardılar baktılar ki, orada ku­maşa bürün­müş bir adam var. Musa selam ve­rince Hızır dedi ki, “Güven­lik[4] nere burası nere”

O, “Ben Musa’yım.” dedi. Hızır, “İsrailo­ğullarının Musa’sı mı?“ diye sordu. “Evet” dedi ve ekledi: “Sana öğretilmiş olgunluktan bana da öğ­retmen için sana tabi olabilir mi­yim?” Hızır dedi ki, “Ya Musa, sen benimle bir­likte ol­maya da­yana­mazsın. Ben Allah’ın bana öğ­ret­tiği bir ilmi bi­liyorum ki sen onu bilmezsin. Sen de Alla­h’ın sana öğret­tiği bir ilmi bilirsin ki, ben onu bilmem.” Musa dedi ki, inşallah be­nim sabırlı olduğumu göreceksin, sana hiçbir ko­nuda karşı çıkmam.”

Bunun üzerine deniz sahilinde yaya olarak gitmeye başla­dılar. Kendi gemileri yoktu. Bir gemi geldi, ona binmek için konuştular. Hızır’ı tanıyan oldu, ücret almadan gemiye al­dılar.

Bir serçe gelip ge­minin kena­rına kondu, ga­ga­sını bir iki kere denize daldırdı. Hızır dedi ki, “Musa, benim ve senin ilmin, Allah’ın ilmin­den an­cak şu serçe­nin gagasıyla deniz­den al­dığı kadar bir şeydir.

Hızır tuttu gemi­nin tahtaların­dan birini söktü. Musa dedi ki, “Bunlar bizi, ücret almadan bindirdi­ler, sen de tuttun onları batırmak için gemi­lerini deldin.”

Hızır, “Demedim mi, sen benimle beraber ol­maya dayanamaz­sın.” dedi. Musa: “Unuttuğum için kusuruma bakma” dedi.

Hz. Musa’nın ilk karşı çıkması unuttuğu içindi.

Yürüdüler, baktılar ki, bir erkek çocuk arka­daş­larıyla bir­likte oy­nu­yor. Hızır üstten çocu­ğun ka­fasını tuttu ve eliyle yerinden çıkardı (boynunu kırdı). Hz. Musa hemen atıldı: “Bir cana karşılık ol­madan temiz bir canı öldürdün ha?” Hızır dedi ki, “Sana demedim mi, sen be­nimle beraber olmaya dayanamaz­sın, diye?”

Yürümeye devam edip bir yere geldiler, yemek istediler ama halk onları konuk etmekten ka­çındı. Önlerine, yıkılmak üzere olan bir du­var çıktı. Hızır eliyle duvara işaret etti, sonra onu doğrulttu. Musa dedi ki, “İs­te­seydin buna kar­şılık bir ücret alabi­lirdin.” Hızır dedi ki, “İşte bu beni senden ayı­rır.”

Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki, “Musa­‘ya Allah rahmet eylesin; çok is­terdik ki, sabır göstersin de bir­likte yapacak­ları daha çok şey bize anlatıl­sın[5].”

Burada Hz. Hızır’ın şu sözü dikkati­mizi çekiyor:

“Ben Allah’ın bana öğrettiği bir ilmi biliyorum ki sen onu bilmez­sin. Sen de Allah’ın sana öğrettiği bir ilmi bilirsin ki, ben onu bilmem.”

 Hz. Musa aley­hisselam Allah'ın elçisidir. Elçiler Allah'ın kendilerine verdiği görevi yaparlar. Bu da insan­lara doğru yolu göstermek ve onlara rehberlik yapmaktır. Şu âyet bunu açıkça belirt­mektedir:

“Ey Elçi biz seni şahit, müjdeci ve uyarıcı ola­rak gön­derdik. Kendi izniyle Allah yoluna çağıran ve aydınla­tan bir lamba olarak.” (Ahzâb 33/45-46)

Bir elçinin yaptığı davranışları her insan ya­pabi­lir. Çünkü onlar örnek kişilerdir. Onlarda Hz. Hızır’ınkine benzer ga­rip davra­nış­lar görülmez. Elçilerin gösterdikleri mu­ci­zeler ise onla­rın  elçilikle­rini ispattan başka bir gaye taşı­maz.

Hızır aleyhisselâmın bilgisine elçi­le­rin ihti­yacı yoktur. Bunu anlamak için yukarıdaki üç olayın iç yüzünü anlatan şu âyetleri oku­yalım:

(Hızır, Musa'ya dedi ki:) Şimdi sana sabredemediğin şeyin iç yü­zünü bildireceğim:

O gemi, denizde çalışan yoksul kimselerindi. Onu kusurlu hale ge­tirmek istedim. Çünkü on­ların ileri­sinde, tuttuğu gemiyi zorla alan bir kral vardı.

Çocuğa gelince, onun anası ba­bası mümin in­sanlardı. Bu­nun on­ları azgınlığa ve kâfir ol­maya zorlaya­cağından korktuk.

İstedik ki, Rableri onun yerine kendilerine on­dan daha temiz ve daha merhametli birini ver­sin. 

Duvar ise şehirde iki yetim ço­cuğundu. Altında onlara ait bir ha­zine vardı. Babaları da iyi bir kimse idi. Rabbin istedi ki, onlar olgunluk çağına girsinler de hazinelerini çıkarsınlar. Bu, Rabbinin bir merhame­ti­dir. Yoksa bunu ben kendiliğimden yapmış değilim. İşte senin sabre­de­mediğin şeyin iç yüzü.” (Kehf 18/78-82)

Bu olayın ibret verici bir çok yönü vardır. Bize göre en önemlisi şudur: Allah’tan gelen her şeye teslim olmak ve bizim için ha­yırlı sonuçlar doğura­cağına inanmak gerekir. Çünkü hoşumuza git­me­yen nice olaylar vardır ki, daha sonra ne kadar gerekli olduğu ortaya çıkar.

İşte hikmet budur. Hikmet bir şeyin yerli ye­rinde olduğunu gös­teren şeydir. Bir olayın hik­me­tini anla­ya­madık diye üzü­lüp ümitsizliğe kapıl­maya gerek yoktur.

Elçilerde bu gibi garip davranışlar görülmez. Çünkü onla­rın davranışları ümmetleri için ör­nektir. Ama Hızır'ın da­vranış­ları örnek alı­namaz.

Yu­ka­rıdaki işleri Hz. Musa yapsaydı ve bir Yahudi bunu örnek alıp anasına ba­ba­sına zahmet ve­recek diye bir çocuğu öl­dürseydi veya başkası gasp e­de­cek diye biri­nin malına za­rar verseydi insanlar ara­sında emni­yet ve huzur kalır mıydı? O za­man herkes yaptığı garip davranışa bir kılıf bu­lup delil olarak da Hz. Musa’yı göstermez miydi?

Yukarıdaki hadis, şu sözleriyle bitmiştir:

Musa’ya Allah rahmet eylesin; çok isterdik ki, sabır gös­tersin de bize,  birlikte yapacakları daha çok şey anlatılsın.”

Hadis, açıkça gösteriyor ki, Hızır'dan öğrenilen­ler âyette belirtilenlerle sınır­lıdır. Bu konuda Hz. Muhammed bile fazla bir şey bilmiyordu.

Bu gerçekler karşısında artık kim Hz. Hızır’a öğretilen ilmin kendine de öğretildiğini id­dia edebilir.


                            



[1]- Ruhu'l-Furkan, c. II, s. 63.

[2]-  Buharî, İlim, 42.

[3]-  Buharî, İlim, 42.

[4]- Selam vermek güvenlik ve esenlik dilemektir. Hızır aleyhisselamın toplumunda bu kelime ile selam­laşma olmadığı için Hz. Musa'ya cevabı böyle olmuştur. (Bedreddin el-Aynî, Umdet'ül-Kârî  fî şerhi Sahîh'il-Buhârî, İstanbul 1308, c.I, s.601.)

[5]- Buharî, İlim, 44.

SONRAKI SAYFA>>>>

 
 
  Bugün 57 ziyaretçi bizimle..  
 
Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden