ANASAYFA

FORUM

UNUTULMAYANLAR

ZİYARETCİLER

AİLE

SERBEST KÜRSÜ

MEZHEP

İSLAMİ KONULAR

KLİP / MUZİK

RESİMLER


   
  FECR - Kur`an iklimine özlem..
  32- MEZHEPLER 33-İÇTİHAT
 

32- MEZHEPLER

MÜRİT- Hanefî, Şafiî, Mâlikî, Eş­‘ârî, Maturîdî gibi bir mezhebin gö­rü­şüne aykırı uygulamaları önemsemediğini de ifade etmiştin. Demek ki, sen mezhepleri önemsemiyorsun.

BAYINDIR- Mezhep, bir alimin bir konudaki görüş ve yorumudur. Bugün mezhep de­yince aynı metodu benimsemiş alimlerin görüş ve yo­rum­larının bir araya getirildiği bir bütünlük anlaşıl­mak­tadır. İlmî çalışmanın olduğu her yerde mez­hep olur. Mezhebi önemsememek, ilmi çalışmayı önemsememektir. Benim böyle bir şeyden yana olmam düşünülemez. Ben sa­dece, alimleri kutsal­laştırmamak gerektiğini ve bi­limsel hürriyetin önemli olduğunu vurgula­mak istiyo­rum.   

Mezhep ve meşrep ihtilafları bir ayrılık değil, bir gelişme ve ilerleme sebebidir. Yeter ki Kur'an ikinci sıraya itilmiş olmasın. Yoksa Kur’an’ın açık hü­küm­lerine aykırı düşmeyen konularda hoşgörülü olmak bir borçtur. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

 29-“Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun bera­be­rinde bulunanlar, inkarcılara karşı çok sert, kendi aralarında merhametlidirler.”  (Fetih 48/29)

“Ey İnananlar! İçinizden kim dininden dönerse bilsin ki, Allah onların yerine bir milleti getirir de O, onları sever, onla­r da onu sever­ler. Bunlar ina­nanlara karşı alçakgönüllü, in­karcılara karşı çok sert olurlar.  Allah yolunda ci­hat eder, kınayanların kınamasından korkmaz­lar. İşte bu Allah’ın bir ver­gisidir, kime dilerse ona verir. Allah her şeyi kaplar ve bilir.

Sizin dostunuz ancak Allah ve onun  elçisi ile namazı kılan, zekatı veren ve rüku eden mü­minler­dir.

Kim Allah'ı, Elçisi'ni ve inananları dost edi­nirse Allah'tan yana olanlar şüphesiz üstün gelirler.” (Maide 5/54-56)

 

33-İÇTİHAT

İçtihat burada, bir İslam aliminin bir konudaki görüş ve kanaati anlamındadır.

MÜRİT- Mezhepler her şeyi halletmişlerdir.  Bize düşen, onları anlamak ve uygulamaktır.

 

BAYINDIR- Bu düşünce birkaç yıl öncesine kadar çok yaygındı. Canla başla savunu­luyordu. Şimdi de hatırı sayılır taraftarı vardır. Sağlam bir dayanağı olmadığı için giderek za­yıflamaktadır.

Mezhepler her şeyi halletmemişlerdir. Mezhep alimleri, tereddüde sebep olan ve bir karar veril­me­sine ihtiyaç duyulan hususları kendi prensiple­rine göre yorumlamışlardır.

İşte burada, içinde bulunulan şartların, eldeki bilgilere olan güvenin ve yorumu yapan ilim ada­mının özel şartlarının büyük önemi vardır. Bu se­beple bakarsınız ki bir alim, aynı olayı değişik dö­nemlerde değişik şekilde yorumla­mıştır. Bu gayet normaldir ve olması gerekendir. Şartlar değiştikçe yorumların da değişeceği ga­yet açıktır.

Mesela Hanefî mezhebinin kurucusu Ebu Hanife'dir. Ebu Yusuf ve Muhammed[1] onun ta­lebeleri ve mezhebin önde gelen alimleridir. Yargılama (kaza) ile ilgili konularda Ebu Yusuf­’un görüşüne uyulur. Çünkü Ebu Yusuf kadılık yap­mış ve bu konu­larda tec­rübe sahibi olmuştur. Uygulamadan uzak bir ilmî çalışmanın problem çözmede yetersiz olduğunu herkes kabul eder.

Ebu Hanife öldükten sonra Ebu Yusuf 33 yıl, İmam Muhammed de 39 yıl yaşa­mıştır. Görüş ayrılığı, bunların farklı çağlarda yaşamış olmala­rından kaynaklanırsa gene ter­cih sebebi olur. Mesela: Ebu Hanife’ye göre, bir suç­lama olma­dıkça, görünüşlerine bakılarak şahitler dürüst sa­yılır ve ifadeleri mahkemece doğru kabul edilir. Ebu Yusuf ve Muhammed’e göre bir suçlama ol­masa dahi, şahitler hak­kında güvenilirlik soruştur­ması açılması (ta’dil ve tezkiye işlemlerinin yapıl­ması) gerekir. İkinci görüş tercih edilmiştir. Çünkü genel ah­lak Ebu Hanife’den sonra bozulmuştur. Buna göre artık şahitler hak­kında güvenilirlik so­ruşturması açılmadan, mahke­mece ifadeleri doğru kabul edilemez[2]. Bu da olması gereken bir dav­ranıştır. Yanlış olan, onlardan sonra hayatı don­muş ka­bul edip artık bütün gelişmeleri Kur'an ve sünnet yerine bu alimlerin görüşleri doğrultusunda değerlendirme eğilimidir. 

Kimse bundan yüz sene evvelki şartlarla ku­maş dokumayı, inşaat veya ulaşımı aklından bile geçirmez ama hayatın 1300 sene evvelki Kûfe ve Bağdat şartlarına göre yapılmış içtihat­lara uydu­rulmasını savunanlar çıkabilir. Mezhepler her şeyi halletmişlerdir demek, mezheplerin oluştuğu tarih­ten itibaren hayatı don­muş saymaktan başka bir şey değildir.

MÜRİT- Bugün Ebu Hanife, İmam Malik ve İmam Şafiî gibi alimler yetişebilir mi? Ebu Hanife'nin kırk yıl yatsı namazının abdesti ile sa­bah namazını kıldığı rivayet edilir.

BAYINDIR- Zaten asıl felaket burada, bu in­sanları kutsallaştırmaktadır. Hz. Muhammed sallal­lahu aleyhi ve sellem kaç gün yatsının abdesti ile sabah namazını kılmıştır? Allah'ın dinlenmek için yarattığı geceyi uykusuz geçirmenin faziletine dair Ebu Hanife'nin tek bir sözü var mıdır?  Neden bu alimleri olağan dışı, ula­şılmaz varlıklar gibi görmeye çalışıyorsunuz. Halbuki, onlar sade ve iddiasız bir hayat ya­şamışlardır.

Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin hayatı da herkesin örnek alabileceği ve rahatça yaşayabileceği sadeliktedir. Gerçi havalarda uç­maya şartlanmış olanlar onun ve ashabının haya­tını da olağanüstü göstermek ve bize ör­nek olma­larını engellemek için yapmadıklarını bırakmazlar. Şükür ki, elimizde Kur'an-ı Kerim ve sahih hadisler var da bunlara karşı koyabi­liyoruz.

 

MÜRİT- İyi vallahi! Tarikatları da mezhepleri de hallettin. Senin maksadın ne? Yoksa İslam'ı, ha­yatın dışına itmek mi istiyorsun?

BAYINDIR- Ben, hayatın dışına itilmiş Müslü­manlığı hayatın içine çekmek istiyorum. Ama siz, aklınızı kullanmamak için olanca gücünüzü harcı­yorsunuz. Halbuki, Allah"..pisliği aklını kullanma­yanların üstüne bırakır." (Yunus 10/100)

MÜRİT- Mezhepsiz İslam nasıl olur?

BAYINDIR- Aklını kullanan ve ilmi çalış­mayı kabul eden insanların olduğu her yerde mezhep olur. İçtihat kapısını kapatmak ise ilmî çalışmaları dondurmak anlamına gelir. Bu da hayatı donmuş saymakla mümkün olur. Siz donmuş saydınız diye hayat donmaz. Olan size olur, gelişmelere ayak uyduramaz ve ken­dinizi çağın dışına itersiniz.

Müslümanlar Kur’an üzerinde akıl yormayı ve ona sıkı sıkıya sarıl­mayı asır­larca unutmuş­lardır. Sonunda Kur’an, erişile­mez bir kutsal sayılmış ve onu anlayamayacağımız ka­naati doğmuştur.  Artık Kur’an, sevap kazanmak için oku­nan, vaaz ve nasihat için belli birkaç âyeti açıklanan bir kitap haline gelmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

اَفَلاَ يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْاٰنَ اَمْ عَلَى قُلُوبٍ اَقْفَالُهَا (24)

24-Bunlar Kur’an üzerinde akıl yormazlar mı? Yoksa kalpler üzerinde kilitler mi vardır? (Muhammed 47/24)

وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ(17)

17-22-32-40 And olsun ki, Kuran'ı anlaşılması için kolay­laş­tırdık; ama hani anlamaya çalışan?(ondan ögüt alan yokmu)  (Kamer 54/17, 22, 32 ve 40)

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَوَلَّوْا عَنْهُ وَأَنْتُمْ تَسْمَعُونَ (20)

وَلَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ قَالُوا سَمِعْنَا وَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ (21)

20- Ey inananlar! Allah'a ve Elçisi'ne boyun eğin, Kuran'ı dinleyip durur­ken yüz çevirmeyin.

21- Dinle­medikleri halde “dinledik” diyenler gibi ol­mayın. (Enfal 8/20-21)

 

 MÜRİT-  Peki şimdiye kadar yapılmış içtihatları yok mu sayacağız, mevcut  mezhepleri nereye koyacağız?

BAYINDIR- Bakın, inanç ve ibadetle ilgili hü­kümlerin büyük bölümü Kur'an'da ve sünnette açıkça yer alır. Burada içtihada bırakı­lan kısım azdır. Dünya ile ilgili konularda da sa­dece sınırlar çizilmiş gerisi ilim adamlarına bıra­kılmıştır.

Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem “Alimler,  elçilerin varisleridir.” buyurmuştur[3]. Bu sebeple alimler, Kur'an ve sünnet üzerinde çalışa­cak, kendilerine bırakılmış bölümle ilgili içti­hatlar yapacak ve geçmiş alimlerin içtihatların­dan da  yararlanacaklardır. Böylece Kur'an ile hükmetme görevinde Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sel­lemi temsil edeceklerdir. Çünkü Allah Teâlâ'nın Hz. Muhammed'e yüklediği gö­revi temsilcileri devam ettirmek zorundadır. O görev şöyle açıklanıyor:

 Allah'ın indirdiği Kitap ile aralarında hükmet. Sakın onların heveslerine uyma. Onlardan ka­çın ki Allah'ın sana indirdiğinin bir kısmından seni saptırmasınlar. Eğer yüz çevirirlerse bilesin ki, Allah birtakım günahlarına karşılık başla­rına bir kötülük gelmesini istiyordur. Zaten in­sanlardan çoğu gerçekten yoldan çıkmıştır.

 Yoksa cahiliye devri hükmünü  mü arıyor­lar? İyi bilen bir millet için kimin hükmü Allah'ın hükmün­den güzel olabilir? (Mâide 5/49,50)

İşte alimler insanları Kur’an ve Sünnete yön­lendirirler. Bu, süreklilik isteyen bir iştir.  Ama mez­hepleri dondurur, mezhep imamlarını erişilmez kut­sal kişiler sayarsanız bilimsel hürriyeti engellersi­niz ve işin içinden çıkamazsınız.



[1]Ebu Hanife, Nu’man b. Sabit, Hanefi mezhebinin ku­rucusu olan büyük İslam hukukçusudur. 80h./699m. tarihinde Kûfe’de doğmuş ve 150 h./767 m. tarihinde Bağdat’ta vefat etmiştir.

Ebu Yusuf, Ya’kub b. İbrahim, Ebu Hanife’nin birinci derecedeki öğrencilerinden ve Hanefi mezhebinin bü­yük fakihlerindendir. Abbasi halifelerinden Harun Reşid zamanında kadi’l-kudat (başkadı) olarak görev yapmıştır. Bu unvan ilk defa Ebu Yusuf tarafından kul­lanılmıştır. 113 h./731 m. tarihinde Kûfe’de doğmuş ve 183 h./799 m. tarihinde Bağdat’ta vefat etmiştir.

Muhammed b. el-Hasen eş-Şeybani, Ebu Hanife’nin bi­rinci derecedeki öğrencilerinden ve Hanefi mezhebi­nin büyük fakihlerindendir. Mezhebin görüşlerini ya­zarak günümüze kadar ulaşmasını temin etmiştir. 132 h./749 m.de Vasit’te doğmuş ve 189 h./805 m. Rey’de vefat etmiştir. (BİLMEN Ömer Nasuhi, Hukukı İslamiyye Kamusu, I/370, 392, İstanbul, 1967).

[2]- Mecelle’nin 1716. maddesi bu görüşe göre düzen­lenmiştir.

[3]- Buhari, İlim, 10; Ebû Davûd,İlim, 1; İbn-i Mâce, Mukaddime, 17; Ahmed b. Hanbel 5/196.

Sonraki sayfa»»
 
  Bugün 6 ziyaretçi bizimle..  
 
Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden