ŞEYH AHMED YASİN
( 1937-2004) Ahmed Yasin 1937 yılında Filistin'in Askalan şehrinin el-Cevra köyünde dünyaya geldi. Üç yaşında iken babası vefat etti. Bundan sonra annesinin ve kardeşlerinin himayesinde büyüdü. 1948 yılında yahudilerin Filistin'in büyük bir bölümünü işgal etmelerinin yol açtığı felaket üzerine ailesi Gazze şehrine göç etti. Ahmed Yasin, 1952 yılında Gazze şehrindeki İmam Şafii Okulu'nda ilköğrenimini tamamladı. Sonra er-Rihal Ortaokulu'nda ortaöğrenimini tamamladı. Lise öğrenimini de 1958 yılında Filistin Lisesi'nde tamamladı. Ahmed Yasin, hayatının gerek bu döneminde gerekse sonraki dönemlerinde pek çok önemli olaya şahit oldu. Bütün bu olayların onun üzerinde önemli etkileri oldu.
Ahmed Yasin, 1952 yazında bir yüzme faaliyeti esnasında kafasının üstüne düştü ve boyun kemiği kırıldı. Bu yüzden bütün vücudu felç oldu. Liseyi bitirdikten sonra bazı ilim adamlarından özel dersler aldı. Bunun yanı sıra kendi özel çalışmalarıyla da kendini çok iyi yetiştirdi. Çevresinde zeki ve kültürlü biri olarak tanınırdı. Özel öğrenimini tamamladıktan sonra öğretmen olarak görev aldı. 1967 yılında Filistin'in tamamının siyonist işgalcilerin eline geçmesi üzerine insanlar vatanlarını işgalden kurtarma mücadelelerinde kendilerine önderlik edecek birilerini aramaya başladılar. İşgalci yahudilerden gelen tehlike konusunda insanların şuurlandırılmasında Şeyh Ahmed Yasin'in büyük rolü oldu. Şeyh Ahmed Yasin, Gazze'de İslâm Merkezi'ni kurmasından sonra iyice tanındı ve Filistin'in her tarafında adı duyulmaya başladı. Bu durum işgal yönetimini son derece rahatsız etti ve işgal yönetimi Şeyh Ahmed Yasin'i defalarca polis merkezine çağırdı.
1984 yılında Şeyh Ahmed Yasin ve yardımcılarından pek çok kimse tutuklandı. Yürütülen soruşturma sonunda Ahmed Yasin, İsrail devletini yıkarak yerine İslâmi bir devlet kurmak için çalıştığı gerekçesiyle 13 yıl hapse mahkum edildi. Ancak on bir ay sonra Filistinlilerle işgalciler arasında gerçekleştirilen bir esir değişiminde serbest bırakıldı. 1985'te gerçekleştirilen bu uygulamadan sonra Şeyh Ahmed Yasin yine Filistinli kitlelerin siyonist işgalcilere karşı sürdürdükleri cihadlarında başlarına geçti. Ahmed Yasin 8 Aralık 1987 tarihinde başlayan intifadanın öncüsü durumundaki İslâmi Direniş Hareketi (HAMAS)'nin liderliğini yürüttü.
Bu teşkilatın manevi lideri ve intifadanın devamında bir motor görevi gördü. Siyonistler, 18 Mayıs 1989 tarihinde Şeyh Ahmed Yasin'i yeniden tutukladılar. Onunla birlikte İslâmi Direniş Hareketi mensubu pek çok kimseyi de tutukladılar. Bu tutuklama, intifadayı durdurmayı amaçlayan sonuç getirmeyecek bir uygulamaydı. Ancak siyonistler umduklarını bulamadılar. Çünkü bu olay üzerine intifada daha da şiddetlendi. Uzun oyalamalardan sonra Şeyh Ahmed Yasin 3 Ocak 1990 tarihinde mahkeme önüne çıkarıldı ve 15 suçlamadan yargılandı. Ahmed Yasin'in mahkeme mensuplarına söylediği söz şu olmuştu: "Bu mahkeme kanuni olarak beni yargılama hak ve yetkisine sahip değildir. Çünkü bu mahkeme işgalciler tarafından kurulmuştur. Dolayısıyla tamamen gayri meşru ve kanundışıdır." Bu ilk duruşmadan sonra yargıç yeniden duruşmayı belirsiz bir tarihe kadar erteledi. Daha sonra siyonist yönetim Şeyh Ahmed Yasin'in 6 Ekim 1991 tarihinde mahkeme önüne çıkarılacağını açıkladı. HAMAS bu sırada, Şeyh Ahmed Yasin'in yargılanmasını protesto için genel grev ilan etti. 16 Ekim 1991 tarihinde de Şeyh Ahmed Yasin hakkında mahkemenin verdiği zulüm hükmü açıklandı. İsrail askeri mahkemesi HAMAS'ın kurucusu Şeyh Ahmed Yasin'i ömür boyu hapis cezasına çarptırdı. Mahkeme Ahmed Yasin'e ayrıca, öldürme emirleri verdiği ve İsrail'i yıkarak yerine İslâmi bir devlet kurmayı amaçlayan kanun dışı (!) örgüt kurduğu iddiasıyla on beş yıl hapis cezası verdi.
İsrail yönetimi söz konusu cezaya mahkum ettikten sonra Ahmed Yasin'le zaman zaman pazarlıklar yapmak ve ona serbest bırakılması için bazı şartları kabul ettirmek istedi. Bir keresinde İsrail'i tanıdığını ve imzalanan özerklik anlaşmalarına olumlu baktığını açıklaması karşılığında serbest bırakma teklifinde bulundu. Ahmed Yasin bunu kesinlikle kabul etmedi. Daha sonra İsrail'i tanıma şartından vazgeçerek sadece özerklik anlaşmalarını kabullenmesi şartıyla serbest bırakma teklifinde bulundu. Bunun üzerine Ahmed Yasin: "Bana dışarı çıktığımda karpuz yemememi şart koşsanız bile yine kabul etmem. Çünkü ben işgal rejimini muhatap kabul etmiyorum ki onun şartını kabul edeyim" cevabını verdi.
Ahmed Yasin, sağlık durumunun kötüleşmesine, maruz kaldığı kötü uygulamalara ve bedensel özürlü olması dolayısıyla zindanda çektiği sıkıntılara rağmen işgalciler karşısında hiçbir taviz vermedi. Onun şu sözü davası ve inancı konusunda ne kadar kararlı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır: "Benim için hapiste 100 yıl kalmak karşılığında birtakım tavizler vererek çıkmaktan daha iyidir." Onun işgal rejiminin mahkemesi karşısına çıkarıldığı sıra söylediği sözler de inancı konusundaki kararlılığının bir göstergesiydi. Şeyh Ahmed Yasin sekiz yıl süren zindan hayatı boyunca kararlılığından hiç bir şey kaybetmedi ve siyonist yönetimi muhatap kabul etmeme konusundaki tutumunu değiştirmedi. Şeyh Ahmed Yasin sekiz buçuk yıla yakın bir süre zindanda kaldıktan sonra 30 Eylül 1997 Salı akşamı serbest bırakılarak tedavi edilmek üzere Ürdün'ün başkenti Amman'a getirildi.
Ancak bu serbest bırakma olayıyla ilgili iki önemli iddia ortaya atıldı. Bunlardan biri, Ahmed Yasin'in serbest bırakılmayıp Ürdün'e sürgün edildiği, diğeri ise 25 Eylül 1997 Perşembe günü sabahı Ürdün'ün başkenti Amman'da HAMAS Siyasi Birimi başkanı Halid Meş'al'e karşı suikast girişiminde bulunan Kanada uyruklu iki MOSSAD ajanına karşılık serbest bırakıldığı iddiasıydı. "Sürgün" iddiasının doğru olmadığı gerek Şeyh Ahmed Yasin'in açıklamalarıyla ve gerekse onun Gazze'ye dönerek açıklamalarını fiilen de doğrulamasıyla ortaya konmuş oldu. Ahmed Yasin, söz konusu iddianın ortaya atılmasından sonra yaptığı açıklamada, Amman'a tedavi için geldiğini ve Allah'ın izniyle sağlığına kavuşması durumunda vatanına geri döneceğini ifade etmişti. Ahmed Yasin açıklamasında, işgal yönetiminden yurduna geri dönmesine müsaade edileceğine dair yazılı bir belge verilmeden, kendisini Remle'den alarak Amman'a götürmek için gelen Ürdün helikopterinin kalkmasına izin vermediğini dile getirerek istediği zaman vatanına geri dönme hakkının saklı olduğuna dair yanında yazılı belge bulunduğunu dile getirmişti. İkinci iddiaya gelince, maalesef bu iddianın arka planında gelişen olaylar tamamen Ahmed Yasin'in ve HAMAS'ın iradesi dışında cereyan ettiğinden ve çevrilen oyunlar bütünüyle Ürdün - İsrail arasında vuku bulduğundan gelişmeler açıklamaları yalanladı. Bu ise Ürdün kralı Hüseyin'in kendi saltanatını korumak için izlediği zikzaklı politikasının bir yansımasıydı. Kral Hüseyin, ortada bir pazarlık olduğu iddialarının doğru olmadığını ve Halid Meş'al'e suikast girişiminde bulunan MOSSAD ajanlarının Ürdün'de yargılanacaklarını açıklamasına rağmen Şeyh Ahmed Yasin'in Gazze'ye dönmesinin ardından söz konusu suikast girişimine katılan MOSSAD ajanlarını İsrail'e teslim etti. HAMAS olayın hemen ardından yaptığı açıklamada teslim işine şiddetle tepki gösterdi. HAMAS konuyla ilgili açıklamasında şunları bildirdi: "Biz MOSSAD adlı terör örgütüne mensup ajanların yargılanmalarını beklerken onların siyonist yönetime teslimi yönünde gelişmeler olmasına şaşırdık. HAMAS, hareketin Siyasi Birimi'nin başkanı kardeşimiz Halid Meş'al'e karşı suikast girişiminde bulunan MOSSAD ajanlarının Ürdün hükümeti tarafından siyonist işgal yönetimine teslim edilmesini büyük bir üzüntüyle karşılamıştır. Bu hareket siyonist teröre karşı yumuşak tavır gösterilmesi anlamına gelir ki böyle bir tavır da onlara daha çok cesaret kazandıracak dolayısıyla benzer girişimleri tekrarlamaya teşvik edecektir. Bu ise Ürdün'ün istikrar ve güvenine zarar verecektir. Siyonist yönetimin başbakanı Benjamin Netanyahu'nun Ariel Şaron ve İzak Mordohay adlı iki teröristi de yanına alarak dün akşam televizyonda yaptığı açıklama ve işgale karşı direnenler nerede olurlarsa olsunlar kendilerini izleyecekleri yönünde sözler sarfetmesi bizim görüşlerimizi doğrulamaktadır."
Şeyh Ahmed Yasin, Gazze'ye dönmesinden sonra da mücadelesine devam etti. Bu sebeple 29 Eylül 2000'de başlayan Aksa İntifadası'nın da manevi lideri olarak biliniyordu. İşgalci siyonistler tarafından da sürekli takip ediliyordu. Bu takip sebebiyle daha önce de bir suikast girişimine hedef olmuş ama Allah'ın izniyle mucizevi bir şekilde saldırıdan sağ kurtulmuştu. Ahmed Yasin sadece HAMAS'ın değil bütün Filistin direnişinin lideri olarak bilinen önemli bir şahsiyetti. Bundan dolayı da bütün Filistin halkı tarafından sahipleniliyordu. Şehadeti karşısında da bütün Filistin halkının ve direniş örgütlerinin ortak tavır sergilemesi bu özelliğini ortaya koymaktadır. Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurur: "Bizim uğrumuzda cihad edenleri biz elbette yollarımıza iletiriz. Muhakkak ki Allah iyilik edenlerle beraberdir." (Ankebut, 29/69) Allahu teala, onu felçle imtihan etmiş ama ona cihad ve mücadele konusunda üstün bir azim ve direniş gücü lütfetmiş.
Şeyh Ahmed Yasin'in Gazze'ye Dönmesinden Sonra Kendisiyle Telefonla Yapılan Bir Röportajın Tercümesi: Bugünkü durum ve gelecekte neler olabileceğine dair görüş ve değerlendirmelerinizi genel olarak arz eder misiniz?
Alemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun. Efendimiz Muhammed'e, onun aline, ashabına ve kıyamet gününe kadar onun çağrısını sürdürenlere salat ve selam olsun. Bundan sonra: Değerli kardeşlerim! Dünyanın değişik yerlerindeki mü'min ve mücahit gençler! Biz bugün İslami hareketin merhalelerinden bir merhale üzereyiz. Bu merhale gelişme ve yükselme merhalesidir. Yüce Allah'ın izniyle zafer noktalarına doğru ilerleme merhalesidir. Biz bugün vatanımızda ümmetimiz ve toplumumuz açısından ana tabanı oluşturmaktayız. Allah'ın izniyle, er ya da geç zafer bizim olacaktır. Dünyada çeşitli devletler bulunuyor. Güçlü her zaman güçlü olarak, zayıf da her zaman zayıf olarak kalacak değildir. Yarın inşallah güçlüler biz olacağız. Vatanımızın ve topraklarımızın bütün parçalarını kurtaracağız. Onurla ve zaferle oraya döneceğiz. Böylece orada Allah'ın sözü yüceltilecek, Allah'ın kelamı en yüce kelam olarak haykırılırken, inkar edenlerin kelamları en aşağı dereceye düşecektir. Gelecek konusuna gelince: Burada özerk yönetimle ve toplumla ilişkimiz devam edecektir. Biz tek bir halkız. Tek bir toplumuz ve öyle kalacağız. Düşmanların Filistin'deki ulusal birliği bozmayı amaçlayan oyunlarını pratiğe geçirmelerine fırsat vermeyeceğiz. Karşılığı ne olursa olsun Filistinlilerin birbirlerinin kanlarını akıtmalarına asla fırsat vermeyeceğiz. Bu konuda Yüce Allah'ın şu sözünde ifadesini bulan prensibi vurguluyoruz: "Sen beni öldürmek için elini bana uzatırsan ben seni öldürmek için elimi sana uzatmam. Ben alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım." (Maide, 5/28)
Bazı yayın organları, sizin vatan toprağına döndükten sonra, işgal yönetimiyle bazı şartlarla ateşkes sağlanabileceği yolunda açıklamalarda bulunduğunuzu ileri sürdüler. Bunun yanı sıra yahudilerin dinci partilerinden birinin sizinle görüşmesi üzere Gazze'ye bir temsilci gönderdiği iddia edildi. Bütün bu söylentilerin ve haberlerin doğruluk derecesi nedir?
Öncelikle ben yahudilere herhangi bir ateşkes önerisinde bulunmadım. Onlar bölgede kendilerini güvence ve istikrar içinde görmek istiyorlar. Eğer güvencede olmak istiyorlarsa bunu elde edebilirler. Ama bazı şartlarla: Batı Yaka ve Gazze bölgesinden tamamen çekilecekler, Kudüs'ümüzü bize bütünüyle teslim edecekler, işgal altındaki topraklarda bulunan yahudi yerleşim merkezleri tamamen kaldırılacak, tutuklu Filistinlilerin tamamı serbest bırakılacak, bizim kurtarılmış bölgelerimizde Filistin devletimizi kuracağız, o toprakların üstündekiler de altındakiler de bize ait olacak, oralarda yönetim hakkı tamamıyla bize ait olacak, yahudiler hiçbir şekilde karışmayacaklar. Eğer İsrail bütün bu şartları yerine getirirse biz de, silahlı mücadelemizi belli bir süre durdururuz. Çünkü İslam, belirli bir süre ateşkese gidilmesini engellememektedir. Bunun için biz İslam nizamına göre hareket ederiz. Onlar bunu yaparlarsa, biz de dediğimizi yaparız. Ama biz ahdimize ve dinimizin esaslarına bağlı kalırız. Yahudilerle görüşme, yahut herhangi bir yahudi dindarla bir araya gelme konusundaki söylentiler hakkında da şunu söylemek isterim: Bizim İsrail ile görüşme türünde hiçbir ilişkimiz söz konusu değildir. Ne gizli ne de açık! Bizim görüşmemiz sadece özerk yönetimle olabilir. Onlarla görüşürüz. Biz bir şey istediğimizde bunu özerk yönetim yetkilileriyle görüşürüz. Diyalog olacaksa onunla olur. Biz burada iki ayrı yönetimin olmasından yana değiliz. Biz İsrail'le herhangi bir diyaloga girmekten yana değiliz. Eğer herhangi bir diyalog ve görüşme olacaksa bu özerk yönetimle onların arasında olur.
Sizin Gazze'ye dönmenizden sonra Dr. Mahmud Zehhar, sizin özerk yönetimin yetkisine karşı bir tavrınızın olmadığına ve Yaser Arafat'ı Filistin halkının lideri olarak tanıdığınıza dair açıklamalarda bulundu. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Biz vatan toprağının sadece küçük bir parçası üzerinde bulunuyoruz. Oranın başında da kardeşimiz Ebu Ammar (Yasir Arafat) var. Dünyanın herhangi bir yerinde birbiriyle iç içe girmiş, sürtüşme halinde iki ayrı yönetimin olması mümkün değildir. Bugün bu yönetimi tanıyor ve kabul ediyoruz. Yarın devletimiz olacak. Burada iki ayrı yönetim olamaz. Ancak bir yönetim olur. Ebu Ammar inşallah bu devletin başkanı olacak. Biz ne koltuk, ne mal, ne mevki istiyoruz. Biz mücahitleriz. Haklarımızı geri istiyoruz. Yönetim yine özerk yönetimin elinde kalsın. Biz ona bakmıyor ve ona rağbet etmiyoruz. Gazze'ye döndükten sonra HAMAS'ın konumu hakkındaki kanaatiniz nedir? Bizim HAMAS olarak hedefimiz toprağımızı kurtarmak ve hakkımızı geri almaktır. Bu sürekli, sabit ve değişmeyecek bir hedeftir. Bu hedef er veya geç gerçekleşecektir. Bu hedef Filistin davasına hizmet etmektedir. Biz Filistin halkının birliği, arasına herhangi bir ihtilafın, uzlaşmazlığın girmemesi, iç savaş çıkmaması için çalışacağız. İşte bu Filistin davasına hizmet edecektir. Hedef tektir. Biz isteklerimizi gerçekleştirmede ve İsrail işgal rejiminin gasp ettiği meşru hakkımızı geri almada özerk yönetime destek oluruz. Bu gerçekleştiğinde herhangi bir çarpışma ve direniş olmaz.
Özerk yönetime yapılan baskı neticesinde Gazze ve Batı Yaka'da çok sayıda hayır kurumu kapatıldı. Filistin dışında yaşayan çok sayıda Filistinli kendi vatanlarındaki hayır kurumlarına yardımlarını yeniden başlatabilmek için bu kurumların faaliyetine izin verilmesini bekliyorlar. Bu konudaki tavrınız ne olacak?
Biz inşallah bu kurumların ayakta tutulması ve kapatılmaması için özerk yönetimle görüşeceğiz. Çünkü bu kurumların kanuna aykırı bir çalışmaları olmadığı gibi siyasi ve askeri faaliyetlere de girmemişlerdir. Biz özerk yönetimden bu kurumların kapatılmamasını isteyeceğiz. İsrail daha güçlü olmasına ve daha geniş imkanlara sahip olmasına rağmen bu kurumları kapatmaya kapatsa bile uzun süre kapalı tutmaya güç yetiremedi. Ama şimdi kendisinin başaramadığını özerk yönetimden istiyor. İnşallah görüşmeler sonunda bu konu çözüme kavuşacak ve Filistin halkının maslahatı açısından hayırlı olan sonuca ulaşılacaktır.
Herhangi bir seçim olması durumunda siz aday olmayı düşünür müsünüz? Veya özerk yönetim size bir bakanlık görevi teklif etse kabul eder misiniz? Bir de belediye seçimleri yapılması durumunda HAMAS bu seçimlere katılacak mı?
Ahmed Yasin herhangi bir dünyalık peşinde değildir. Ahmed Yasin herhangi bir mevki elde etme arzusu taşımıyor. Ben kendimi herhangi bir makam için aday göstermeyeceğim. Ben özerk yönetimle kavgalı da değilim, bu yönetimi ele geçirme çabasında da değilim. Ben Allah katında kabul edilmiş kullardan olmak suretiyle Allah'ın rızasını kazanmak istiyorum. Bu itibarla birinci olarak: Ben ne bir mevki için ne de seçimler için aday olmayı düşünüyorum. İkinci olarak: Özerk yönetim herhangi bir mevkiyi teklif ederse kabul etmeyeceğim. Çünkü ben herhangi bir koltuk veya mevki peşinde değilim. Üçüncü olarak: Belediye seçimleri konusuyla ilgili olarak, benim zindanda olduğum sırada HAMAS belediye seçimlerine katılmak istediği yönünde açıklama yapmıştı. Benim buna herhangi bir itirazım yok. İnşallah eğer gerçekleşirse İslami hareket bu seçimlere katılacak.
Son olarak dünya Müslümanlarına bir mesajınız var mı?
"Benim bütün Müslüman gençlere nasihatim en başta İslam ahlakıyla ahlaklanmalarıdır. Doğruluk, güvenilirlik, ahde vefa, sevgi, kararlılık, çalışma ve üründe ihlas, Müslümanlarla yardımlaşmak ve onların dertleriyle dertlenmek de İslam ahlakının gereklerindendir. Allah yolunda cihad ve Allahu Teala'nın kelamının en yüce olması için başkalarıyla yardımlaşmak da İslam ahlakının gereklerinden biridir. Müslümanlara da ilme önem vermelerini tavsiye ediyorum. İlim gelecekte bizim düşmanımıza karşı zafer elde etmekte kullanacağımız silahımız olacak. Cehaletle zafer elde edemeyiz. Dini, dünyayı ve ahireti kuşatacak bir ilimle ancak zafer elde edebiliriz. "
İşgale karşı 1987'de başlatılan birinci intifadaya o öncülük etmiştir. 2000 yılında başlatılan Aksa İntifadası'nın da en önemli manevi önderi ve motoru olmuştur. Siyonist işgal devletinin temeli cinayetlerle, saldırılarla, katliamlarla atılmıştır. Bugüne kadar ayakta kalabilmek için de sürekli cinayetler ve katliamlar gerçekleştirmeye ihtiyaç duymuştur. Şeyh Ahmed Yasin, herkesin bildiği gibi tekerlekli sandalyeye mahkûm felçli bir insandı. 22 Mart 2004 tarihinde havadan uçaklarla füzeler fırlatılarak Şeyh Yasin sabah namazından çıktığı sırada şehit edildi.