B- Kur’an hakkındaki itikatları:
Dünyanın neresine gidilirse gidilsin iki değişik Kur’an bulmak mümkün değildir. Kur’an, Allah tarafından korunduğu gibi; Kur’an’ı taklit etmek mümkün değildir. Bu itibarla, gerek Ehli Sünnetin elinde mevcut olan, gerekse İmâmiyyenin elinde mevcut olan Kur’an aynıdır ve Kur’an’ın kendisidir. Fakat iki tarafın elinde
mevcut ve kendilerince geçerli olan rivayetlerde Kur’an’a karşı birçok saldırılar mevcuttur. Ehli Sünnetle ilgili olarak Kütüb-i Sitte’yi işlerken bunlara ait örnekler verdim. Şimdi İmâmiyyenin bu ellerindeki rivayetlere dayalı olarak dediklerine bakalım:
İmâmiyyenin, Buhari’nin Sahihine mukabil olarak gördükleri el- Kuleyni (ö. 329/941)nin “el-Usul Mine’l-Kafi” isimli kitabında:
“Ca’fer-i Sâdıktan rivâyet edilen bir habere göre “Cebrâil’in Hz. Muhammed’e getirdigi Kur’ân, 17.000 âyet idi” denilmektedir. Bu habere göre Kurân’ın büyük bir kısmının zâyi edilmiş olacağı intibâı verilmektedir. Şii anlayışına göre bu kaybolan kısım Ehl-i Beyt indinde muhafaza edilmektedir.”
“El-Kuleyni, Ebû Abdillah’a bir söz atfeder. Uydurma olduğu açıkça belli olan bu uzun söze göre güya Peygamber (S.A.V). Ali’ye bir kapı öğretmiş ki, her kapıdan bin kapı açılırmış, Ali evlâdında, el-Câmi’ denilen, Hz. Peygamber’in arşını ile yetmiş arşın uzunluğunda, Peygamber tarafından Ali’ye yazdırılmış bir sahife varmış. Bu sahifede helâl, harâm ve insanların muhtaç olduğu her şey yazılı imiş. Bir de Hz. Fâtıma’nın Mushaf’ı varmış ki, bu günkü Mushaf’ın üç misli büyüklüğünde imiş ve onda bu günkü Mushaf’tan tek kelime dahi yokmuş.”
“Daha garibi de var: Allah’ın Resûlü vefat edince, Fâtıma çok ağlamıs, onu teselli etmek için bir melek onunla konuşuyormuş, Fâtıma bunu Ali’ye şikâyet etmiş, Ali demiş ki:
- Meleğin geldiğini hissedince bana söyle. Nihayet Fâtıma meleğin geldiğini Ali’ye söylemiş. Emiru’l - Müminin (Ali) melekten duyduğu her sözü yazmış. İşte o sözlerden bir Mushaf meydana gelmiş. Yalnız bu Mushaf’ta helâl ve harâma dâir bir şey yokmuş da gelecekte vuku bulacak olaylar varmış.”
“Peygamber (a.s.) hasta döşeğinde yatarken Ali’ye (r.a.):
- Ali, dedi. Kur’an döşeğimin altında sayfalar, ipek ve varaklar üzerinde bulunmaktadır. Onları alın toplayın. Yahûdilerin Tevrât’ı zâyi ettikleri gibi, siz de Kur’an’ı zâyi etmeyin. Ali gidip, Kur’an’ı sarı bir örtü içine doldurdu, evine götürüp üzerine mühür vurdu, “bunu derleyip bir araya getirmedikçe abamı giymeyeceğim” dedi. Kapısına biri gelse onu karşılamak için abasız çıkardı. Nihayet Kur’an’ı derledi. Derledikten sonra insanlara çıkardı:
- İste Allah’ın Kitabı, onu Allah’ın Muhammed’e indirdiği biçimde iki kapak arasına topladım dedi.
- Bizim yanımızda Kur’an’ı içinde toplayan bir Mushaf var, bizim senin dediğine ihtiyacımız yok dediler.
- Vallahi dedi, benden günah gitti. Bundan sonra onu bir daha göremezsiniz, ben size haber vereyim dedim.”
İmamiyye Şia’sı, bazı ayetlerin, bazı kısımlarının çıkarıldığına kâil olmuşlardır.
Bunlara âit misalleri el-Kuleyni’nin “el-Usûl Mine’l-Kafi”sinden vermeye çalısalım:
Ahzâb Sûresinin 71. ayetini “Kim Allah’a ve Peygamberine (Ali ve Ali’den sonraki
imamlarının velâyeti hususunda) itaat ederse, büyük bir kurtuluşa ermiş olur” şeklinde okumuşlar ve bu âyet böyle nâzil oldu, şeklinde Ca’fer-i Sâdıktan nakletmişlerdir.” Böylece parantez içerisinde ki ifadenin Kur’an’dan çıkarılmış olduğunu iddia etmektedirler.
“Nisâ sûresinin 66 ncı ayetinin bir bölümü olan”... Kendilerine verilen öğüdü yerine getirmiş olsalardı onlar için daha iyi olurdu” âyetini “kendilerine verilen (Ali hakkındaki) öğüdü yerine getirmiş olsalardı onlar için daha iyi olurdu” şeklinde indiğini söylemektedirler.”
“İsrâ Sûresinin 89.“...öyleyken insanların çoğu (küfürde) nankör olmakta direndiler” âyetini” ...öyleyken insanların çoğu (Ali’nin velâyeti hususunda) nankör (kafir) olmakta direndiler” şeklinde Cibril’in indirdiğini….
Kehf sûresinin 29. “De ki: Gerçek Rabbinizdendir. Dileyen inansın, dileyen inkâr etsin, şüphesiz zalimler için ateş hazırladık” ayetinde Cibril’in “De ki (Ali’nin velâyeti hakkındaki) gerçek Rabbinizdendir. Dileyen inansın, dileyen inkâr etsin. Şüphesiz (Muhammed’in ashâbından olan) zâlimler için ateş hazırladık” bu şekilde indirdiğini söylemişlerdir.”..
“Bakara sûresinin 59. “(Buna rağmen içlerinden) zulmedenler sözü, kendilerine söylenenden başka bir şekle çevirmişlerdi de, Biz de, o zâlimlerin üzerine fasıklık etmelerinden dolayı gökten bir azab indirmiştik” âyetine, Cebrâil’in, Peygamber’e “ Âma, (Muhammed ashâbının hakkına) zulmedenler, kendilerine söylenmiş olan sözü, başka sözle değiştirdiler. Bizde, (Muhammed ashâbının hakkına) zulmeden zâlimlere, yoldan çıkmalarından dolayı gökten azab indirdik” şeklinde indiğini zikretmektedirler…
Bakara sûresinin 23. “Kulumuz (Muhammed)’e indirdiğimiz Kur’an’dan şüphe ediyorsanız, siz de onun benzeri bir sûre meydana getirin...” âyetini, Cebrail’in, Muhammed’e “Kulumuz Muhammed’e (Ali hakkında) indirdiğimiz Kur’an’dan şüphe ediyorsanız, sizde onun benzeri bir sûre meydana getirin” şeklinde indiğini söylemişlerdir.”
“Kısacası, ilk asırdan beri İmâmiye şiası iddialarına göre Ali ve Ehl-i Beyti öven bir çok âyet Kur’an’dan çıkarılmıştır. Diğer bir deyimle Kur’an, Ebû Bekr, Ömer ve Osman tarafından tahrif edilmiştir. Meselâ, Ahzab sûresi, Enâm süresi kadar uzundu. Bu sûreden Ehl-i Beytin faziletleriyle ilgili âyetler çıkarılmıştır. Fâtıma’nın Mushaf’ı elimizdeki Kur’an’ın üç misli kadar büyüktü” diyebilmektedirler.
Bu şekilde daha birçok misalleri gerek el-Kâfi’de ve gerekse diğer İmamiyye Şia’ı kitaplarında bulmak mümkündür. Her ne kadar İmamiyye tarafından din alimi olarak kabul edilen bazı kimseler, İmamiyye Şia’sının muteber kabul ettiği rivayet kaynaklarında mevcut olan bu iddiaları kabullenmiyorlarsa da, bu gibi kimselerin karşı çıkması şahsi iddiadan öteye gitmez, zira bir inanışta sistem önemlidir. Öyle ki bu müelliflerin kendi hadis kitaplarından habersiz olmaları ve bu hadislere dayalı olarak İmamiyye Şia’sınca benimsenen sistemden habersiz olmaları beklenemez. Onun için bazı kimselerin kısmi öz eleştiriler yapmalarının sistemleri açısından pek bir önemi yoktur.
Bütün Sünni gruplarda; İmamiyye Şia’sı ve diğerlerinde değişmez kural, Kur’an’a karşı hadislerin baskın olduğu inancıdır, diger bir ifadeyle, daha öncede birçok yerde örnekleriyle belirttiğim gibi, hadislerin Kur’an’a karşı öncelikli ve Kur’an ayetlerini nesh edebildiği inancıdır. Zaten böyle bir inanç, Kur’an’la olan bütün bağları koparma ve Kur’an’ı açıkça reddetme manasındadır.
DEVAMI>>>