İMAN AMEL İLİŞKİSİ
3 – “İmanda, amel dahili olarak mevcuttur. Amel imandan bir cüzdür. Artar ve eksilir. İman, kalple tasdik, dil ile söylemek ve rükünleri yerine getirmektir. Buna göre ameli yerine getirmeyen kimse imansızdır” demeleri.
Bir kimsenin, ahirette cehennem azabından kurtulması, yani hiç azap görmemesi ve cennete girebilmesi için, İslam Dinine göre gerekli şart iman etmesi ve salih (iyi) ameller işlemesine bağlıdır. İman, inanç yani tasdik etmektir. Amel ise yapmaktır. Bu iki olay her ne kadar değişik iki olay olsalar da, dini açıdan kurtuluş olayına baktığımızda, bu olayın tamamlayıcı unsurlarıdırlar, öyle ki, herhangi bir tanesinin olmaması veya yeterli olmaması, diğerininde yok sayılma nedenidir.
Şöyle ki, dini açıdan kurtuluşu bir kasa gibi düşünelim, ve bu kasanın açılması iki ayrı anahtara ihtiyaç göstermiş olsun, bu anahtarlardan biri iman ve diğeri de amel olmuş olsun, işte kasanın açılması nasıl ki bu anahtarlardan biriyle mümkün değilse ve iki anahtarla açılmasına ihtiyaç varsa, dini açıdan kurtuluş için imanla amel arasında bu şekilde yakın ilişki vardır.
Diger bir ifade ile, bir kimse çok hayırlar işlese ve imanı yoksa, bu işlemis olduğu hayırlardan ona fayda gelmez, veya imanı olmasına ragmen, hayır kazanmamışsa, iman etmiş olmasının ona faydası olmaz. Bu konuda örnek verecek olursam, Kur’an’dan mealen:
- Evet kim bir günah kazanır da suçu kendisini kuşatmıs olursa işte onlar ateş (cehennem) halkıdır. Orada ebedi kalacaklardır. [2/81]
- İnanıp yararlı işler yapanlara gelince, onlar da cennet halkıdır, orada ebedi kalacaklardır. [2/82]
Bir kimse imanlı olup ta bir kısım sevaplar ve günahlar islemiş ise, günahının kendisini kuşatıp kuşatmadığına ölçü olarak, günah ve sevabından hangisinin daha fazla olduğuna bakılır. Ahirette, amelleri tartılır. Günahı fazlaysa terazisi hafif basar, bu durumda o kimse ebedi cehennemliktir. Bu duruma göre iman etmiş olması ona fayda vermez, cehennemde suçunun cezasını çekip çıkması diye bir şey yoktur, suçunun cezası cehennemde ebedi kalmasından ibarettir. Terazisi hafif değil de, ağır basarsa o kimse ebedi cennette kalacaktır, bununda sevaplarının karşılıgını tüketip cennetten çıkması olayı yoktur. Cehennemde azap görmenin günahları tüketmemesi gibi, Cennette nimetlenmenin de sevapları tüketme olayı yoktur, ikisinden herhangi birine giren bir daha ebediyen oradan çıkmaz.
Her iki yönde amellerin faklılığı oradaki dereceleri etkileyen bir durumdur, söyle ki günahı daha fazla olana cehennemde daha şiddetli azap derecesi, sevabı daha çok olana cennette daha yüksek nimetlenme derecesi vardır. Sonsuz olarak, cennet cennet olarak, cehennem cehennem olarak kalacaktır. Ne cennetin nimetleri yok olur veya azalır, ne de cehennemin azabı yok olur veya azalır.
Kuran’dan mealen:
- Sûra üflendigi zaman artık aralarında akrabalık bağları kalmamıştır; birbirlerini de arayıp sormazlar.
- Artık kimlerin (sevap) tartıları ağır basarsa, işte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.
- Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir; (çünkü onlar) ebedi cehennemdedirler. [ 23/11 -103]
- Kimin tartıları ağır gelirse.
- O, memnûn edici bir hayat içindedir,
- Kimin tartıları hafif gelirse.
Onun anası (gidecegi yer) hâviye (uçurum)dur.
- O uçurumun ne oldugunu bilir misin?
- (O), kızgın bir ateştir. [101/ 6 -11]
İman ve amelin iki ayrı husus olmalarına rağmen, islam dini açısından bir bütün oluşturduklarına ve birbirinin varlığına delil olduklarına dair, Kuran’dan mealen:
- Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah’a ve Resûlüne iman ettiler, sonra şüphe etmediler; ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihat ettiler. İşte (iman iddiasında) doğru olanlar onlardır. [49/15]
- Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir, kendilerine Allah’ın âyetleri okundugu zaman (o âyetler, onların) imanlarını arttırır ve (onlar) Rab’lerine tevekkül ederler.
- Namazlarını kılarlar ve kendilerine verdigimiz rızktan (Allah rızası için yoksullara) verirler.
- İşte gerçek müminler onlardır. Onlara Rab’lerinin katında dereceler, bağıslanma ve tükenmez rızk var. [8/ 2 -4]
Yukarıda mealini yazmış olduğum ayetlerin meallerinde, imanla amelin bir bütün oluşturdukları açıktır. Şu var ki, müminlerinde bazen günahları olabilir, onun için aşırı gidilmemişse hemen tekfir etmemek lazımdır. Kuran’dan mealen:
- Ve onlar bir kötülük yaptıkları, ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah’ı hatırlayarak hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları da Allah’tan başka kim bağışlayabilir? Ve onlar, bile bile, yaptıklarında ısrar etmezler. [3/135]
- İşte onların mükafatı Rab’leri tarafından bağışlanma ve altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlerdir. Çalışanların ecri ne güzeldir! [3/136]
Demek oluyor ki, bir günah işleyen kimse, hemen tövbe edip günahta ısrar etmezse vasıf olarak yine mümindir. Diğer bazı kimseler vardır ki, büyük günahlara ve edepsizliklere hiç yanaşmazlar, fakat bazı ufak tefek kusurları vardır. Onlar da yine vasıf olarak mümindirler. Kuran’dan mealen:
- Onlar ki günahın büyüklerinden ve çirkin işlerden kaçınırlar, yalnız bazı küçük kusurlar isleyebilirler. Şüphesiz Rabbinin affı geniştir. O, sizi daha iyi bilir: Gerek arzdan (yerden) inşa ettiği, gerek annelerinizin karınlarında bulundugunuz zaman biçim verdigi sırada (sizin her halinizi bilir), artık kendinizi (övüp) temize çıkarmayın. Çünkü O, korunanı daha iyi bilir. [53/32]
- Eger size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi ağırlanacağınız bir yere sokarız. [4/31]
İmanlı olmasına rağmen, sevap kazanmamış olanların durumuna gelince. Bu konuda, Kuran’dan mealen:
- Onlar ancak kendilerine meleklerin gelmesini veya Rabbinin gelmesini yahut Rabbinin bazı alâmetlerinin gelmesini bekliyorlar. Rabbinin bazı alâmetleri geldiği gün, önceden iman etmemiş ya da imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye artık imanı bir fayda sağlamaz. De ki: Bekleyin, süphesiz biz de beklemekteyiz! [6/158]
Yukarıda belirtilen durumlar tahakkuk edince ki, bu durumlar bir şahıs için imtihan süresinin kapandığı, başka bir ifadeyle ölecegi zaman demektir. Ve bu safhada, o ana kadar kim iman etmemişse o anda iman etmesi veya daha önce iman etmiş olmasına ragmen imanında bir hayır (sevap) kazanmamışsa, daha
önce iman etmiş olmasının ona faydası yoktur. Bu da, iyi ameller olmazsa, iman edilmiş olmanın fayda sağlamadıgının kesin kanıtıdır. Yahut ta evvelce belirttiğim gibi, sevapları olasına rağmen, geçerli iman yoksa, işlenmis olan sevaplar o şahıs için yok sayılmakta ve ona faydası olmamaktadır.
İslam dinine göre, kurtuluş için kesin olarak akıldan çıkarılmaması ve yerine getirilmesi gereken durum, farklı şeyler olmalarına rağmen, iman edip, salih amel işlemenin birlikte yerine getirilmesidir, bu husus islam dinine göre olmazsa olmaz şarttır. Ben bu hususu, bir kapıyı açmak için gerekli olan iki ayrı anahtara
benzetiyorum. Kur’an’dan mealen:
- İnanıp yararlı işler yapanlara gelince, onlar da cennet halkıdır, orada ebedi kalacaklardır. [2/82]
İmanın artması olayı, bilgilenme ile ilgili bir olaydır. Kur’an kendisinin Allah kelamı (sözü) olduğunu ispatlayan ve Müminlerin imanını ayet delilleriyle güçlendiren bir kitaptır.
Bundan dolayı ayetlerin okunması müminler için bir iman artma olayıdır. Zira iman konusundaki delilleri bildikleri ayetlerin artmasıyla imanları artmış olmaktadır. Diger taraftan delilleri boş verip unutmak da aksi netice verir. Vehhabilerin: “İmanda, amel dahili olarak mevcuttur. Amel imandan bir cüzdür. Artar ve eksilir. İman, kalple tasdik, dil ile söylemek ve rükünleri yerine getirmektir. Buna göre ameli yerine getirmeyen kimse imansızdır”, demeleri, imanla, amelleri bir birine karıştırmaları açısından yanlıştır.
İman ve Amel iki ayrı husustur, öyle olmasaydı mümin olmamasına rağmen iyi ameller isleyen kimseleri, aynı zamanda mümin saymak gerekecekti, değil mi ki; “Amel imandan bir cüzdür.” demektedirler. Cüz bir bütünün parçası demektir, islam dininde bir parça iyi amel; aynı zamanda bir parça imandır mantıgı yoktur. Ancak, iman ve salih amel bir birlerinin varlığıyla ilgili gösterğedirler. Örnegin, büyük günahlar işleyenlerin mümin olmadıklarına hükmedilir. Zira o günahları işlemek, müminlerin vasfı olmadıgı gibi, müminlerin yapacagı bir işte değildir.
Örnegin: bir kimse namaz kılmıyorsa, Allah’ın haram ettigi canı haksız yere öldürüyorsa, zina ediyorsa, faiz yeyiyorsa mümin değildir, zira bu gibi şeylerle iman bir arada bulunmaz, imanlı olmak bunları yapmaya engeldir. Rahman’a kul olanların vasıflarıyla ilgili olarak, Kuran’dan mealen:
- Ve onlar ki harcadıkları zaman, ne isrâf ederler, ne de cimrilik ederler, (harcamaları), bu ikisi arasında dengeli olur.
- Ve onlar ki Allah ile berâber başka ilaha yalvarmazlar. Allah’ın haram ettigi canı haksız yere öldürmezler ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa günâhı(nın cezâsını) bulur. [ 25/67 -68]
- Ve onlar ki kendilerine Rab’lerinin âyetleri hatırlatıldıgı zaman, onlara karşı kör ve sağır davranmazlar. [25/73]
- Muhakkak müminler felâh bulmuştur.
- Onlar, namazlarında huşua riayet ederler. [23/ 1-2]
- Onlar namazlarını gereği üzere devamlı kılarlar. [23/9]
Faiz yasağıyla ilgili olarak, Kuran’da mümin olup, olmanın şartı olarak, faiz alınıp alınmaması ölçü olarak konmuştur, buna göre mümin olanlar, faizin yasaklanmasıyla faizden geri kalanı, yani almadıklarını terk edecekler, aksi takdirde faiz alanların mümin olmadıkları bildirilmiştir. Kuran’dan mealen:
- Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve eger gerçek müminlerseniz, faiz hesabından kalanı terk edin (almayın). [2/278]
DEVAMI>>>