İslam'ı dönüştürmeye çalışanlar, onun ihtiyacı olmadığı halde sahih İslam anlayışını radikal ve fundamentalist gibi yaftalarla anmaktalar. Oysa İslam İslam'dır. İslam tevhid dinidir. Hem göklerde hem de yeryüzünde sadece Allah'ın egemenliğini kabul eder. İnsan hayatının bu esasa göre düzenlenmesini emreder. Allah'ın egemenliğini tartışan zihin, Müslüman zihin değildir. İşte bu sebebe binaen, iş bu malul zihinler, 'ılımlı İslam' gibi yeni projeler üretmeye ihtiyaç duymaktadırlar. Ilımlı İslam denilen yorum, demokrasi adı altında, beşerî hayatı, kendi heva ve hevesiyle insanın düzenlemesini öngören insanların yorumudur.
Ilımlı İslam projesi, İslam'ın modern ve barışçıl bir yorumunu yapma iddiasındadır. Aşırılıkları reddeden, mutedil, savaş yerine sevgiyi ve barışı(!) öneren, gerginliği terk etmiş bir İslam yorumu… Soft bir İslam… Bir hoşgörü dini...
'Ilımlı İslam'ın temel renklerinden biri, aşırılıkların reddi ve İslam'ın terörle bağdaştırılamayacağı söylemleridir. İslam’ın aşırılıkları reddettiği doğrudur, fakat her zaman yapıldığı gibi, burada da kelimelerin ve kavramların içi tahnit edilmekte ve başka anlamlar doldurulmaktadır. Acaba 'aşırılıktan' kasıt, aşırı namaz kılma, aşırı oruç tutma, aşırı şekilde haram yemekten kaçınma, aşırı şekilde içki ve kumardan, aşırı şekilde zinadan uzak durma mıdır? Acaba Muhammed (sav)’in Müslümanlığı mı aşırılıktır, yoksa, Abdullah b. Übey b. Selul'ün 'Müslümanlığı' mı? Musâ'nın Müslümanlığı mı aşırılıktır, yoksa Samirî'ninki mi? İsa'nın Müslümanlığı mı aşırılıktır, yoksa Pavlus'un Müslümanlığı mı? Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Onların kastettiği aşırılık, İslam'ın bir din olduğu, dünya hayatını düzenlemek için inzal edildiği ve İslam'ın tamamen Allah'ın otoritesine teslimiyet düzeni olduğu inancından taviz vermeyen ve hiçbir ideolojiyle, hiçbir siyasî güçle İslam'ın bu temel vasıfları üzerinde pazarlık masasına oturmayı kabul etmeyen yorumlardır. İşte bu kıyamın adı, ılımlı İslam projesi literatüründe 'aşırılık' olmaktadır. Bu literatürde bütün Rasuller'in aşırılıkçı sayıldığından hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır. Son ayların gündem konusu olan Avrupalı kafirlerin karikatür saldırıları bunun en açık delilidir.
İslam'ın terörü reddettiği doğrudur. Fakat kimse bu 'terör'le neyin kastedildiğini sormamaktadır. İslam'ın reddettiği söylenen terör, acaba, yukarıda izaha çalıştığımız, İslam'ın Kur'an'daki gibi anlaşılması ve tavizsiz yorumlanması mıdır? Evet, tam olarak böyledir. Dünya siyasetini elinde bulunduran güç odakları, İslam'ın tevhid akidesini, Allah'ın vaz ettiği hükümlerini, haram-helal ayrımını, namazını, örtüsünü 'terör' kapsamında ele almaktadır. Sözün özü, bir İslam düşmanının, "İslam terörü reddeder" demesinin manası, "İslam İslam'ı reddeder!"den başka bir şey değildir. Çünkü İslam, lâdînî batı medeniyetinin önündeki yegane engeldir. Bu engeli aşmanın yolu da, İslam'ı terörle eş anlamlı hale getirmekten geçmektedir. Dolayısıyla, "İslam terörü reddeder" kabilinden açıklamalar yaparken, böyle bir tuzağa karşı da müteyakkız olmak gerekmektedir.
Peki, ılımlı İslam fiilen nasıl işleyecek? Ilımlı İslam'ı kimler temsil edecek? Ilımlı İslam ile radikal İslam'ın ilişkileri nasıl düzenlenecek? İkisi arasında bir gerilim yaşanacak mı? Bu soruların cevabı, Müslümanlar açısından hiç de iç açıcı değildir.
Ilımlı İslam, radikal İslam adını verdikleri Kur'an İslamı'nın önünde bir dalgakıran işlevi görecektir. İslam'ın her an büyümekte olan yeniden dirilişinin önünü kesmek için ılımlı İslam adı verilen nifak projesi kullanılacaktır. Bu durum çok açık biçimde ifade edilmektedir. Amerikan yönetimine yakın olup, dünya siyasetine yön veren etkin kişi ve kuruluşların raporlarında açıkça, "Bu düşünceler savaşında ılımlı İslamcıları, teröristler tarafından ortaya atılan deforme olmuş İslam görüşüne karşı çıkmaları için cesaretlendirmeliyiz" demekte hiçbir çekince gösterilmemektedir. Yine önemli bir Amerikalı stratejist, siyasi savaşta fanatiklerin karşısına ılımlıların çıkartılması gerektiğini belirtmekte ve sırf bu gerekçe ile ABD'nin İsrail'le Filistin arasında barışı bir an önce sağlaması, İran politikasındaki liberal unsurlara karşı daha esnek bir tutum sergilemesi ve Afgan ve Pakistan halklarına daha cömert yardımda bulunması tavsiyesini yapmaktadır.
Türkiye'de ‘Millî Görüş’ geçmişi olan kişilerin kurduğu bir partinin iktidar edilmesi bu projenin somut adımlarından biridir. Aynı stratejist, "misilleme hareketleri askeri açıdan ödünsüz, siyasi açıdan hassas, kapsamlı bir stratejiyle yönetilmeli" demektedir.
Sözü geçen strateji kuruluşları, projenin bir parçası olarak, halkı Müslüman olan ülkelerde sufizmi destekleme kararı almışlardır. Ilımlı İslam modeli için mistisizm en iyi araçlardan biridir. Mistisizmle çoğulculuk, farklılıkları törpüleme, otoriteye itaat gibi temalara ilginç referanslar sağlanmaktadır. Türbe ziyaretleri, evliya kültü gibi geleneksel motifler bu sürece 'olumlu' katkılar yapmaktadır.
Başta ABD olmak üzere, dünya siyasetinin patronlar kulübünün bu kararları, Türkiye gibi ülkelerde derhal mâkes bulmuş durumdadır. Niceliksel olarak hızla büyüyen birtakım gruplar, Müslümanlar karşısına, Amerikan ağzı bir ılımlı İslam söylemiyle çıkmakta gecikmemişlerdir. Bu grupların, kendi siyaset ve din anlayışlarının, İran türü radikal İslami akımların önündeki en büyük dalgakıran vazifesi gördüğü açıkça ifade edilmektedir. Şu anda Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girme sürecini, yukarıda sözünü ettiğimiz, 'ılımlı İslam'cı bir parti, hem de 'başarıyla' yürütmektedir.
Bu tür 'dalgakıran' gruplar ve partiler, Beyaz Saray'da iftar verilmesi, ABD Deniz Kuvvetleri'nde mescid açılması (1998), ilk asker-imamın orduda görev yapmaya başlaması, 90'lı yıllarda ABD Posta Servisi'nin Ramazan ayı için pullar bastırıp dağıtması gibi olayları Amerika'nın dine saygısı olarak lanse etmektedir. Bu örgütlerin yaymaya çalıştığı ılımlı/uzlaşmacı/işbirlikçi İslam anlayışına göre ABD'nin İslam'la herhangi bir problemi yoktur! ABD 'gerçek İslam'dan yanadır ve gerçek Müslümanlarla herhangi bir alıp veremediği yoktur; onun sorunu terörist müslümanlarladır!
İşte bu anlamda, İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) gibi uluslararası kuruluşlara önemli vazifeler düşmektedir. Bu tür örgütler de, güçlenen İslamî diriliş önünde dalgakıran vazifesi görecek, 'aşırı akımlara karşı çıkmak' adı altında, İslam'ın bir devlet düzenine dönüşmesi uğrunda girişilen her türlü mücadeleyi bertaraf etmeyi görev bilecektir. Bilinmelidir ki, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne alınması arzusu da, bizzat AB üyesi ülkeler tarafından bu gerekçeyle istenmektedir.
Kalem erbabı bir müslümanın ifadesiyle, "ılımlı Müslüman, Zulm'ün safında ve mazlûma silâhını çevirerek 'konuşlanan' ancak, namaz vakti geldiği zaman yine aynı safda riyâ namazı kılan müslümandır." Sanırım Mâun suresi bu konuyla yakından alakalıdır. Ilımlı İslam projesi, Müslümanların, kurtlar sofrasındaki kuzular gibi olmasını hedeflemektedir. Ilımlı İslam, İslam değil, bir nifak hareketidir; süregelen islamizasyon politikalarının yeni bir türüdür. Ilımlı İslam münafıklık istemektedir. Bilinçsiz, basiretsiz, namaz kılan ama, eleştiri oklarını kafirlere değil, Müslümanlara doğrultmuş, yeri geldiğinde de silahını aynı hedefe doğrultmakta beis görmeyecek sözde Müslümanlar peyda etmek, ılımlı İslam'ın amacıdır.
'Ilımlı İslam'ın kabul edilemezliğinin bir sebebi de şudur: Burada İslam tanımlanan olmaktadır. Halbuki İslam tanımlayandır, belirlenendir. İslam’ın kendisi siyaset belirler, insanları kategoriye ayırır, dünya görüşü vaz eder. Fakat 'Ilımlı İslam' projesi, hariçten başkalarının İslam'ı kendilerince ölçüp biçmeleri, şekilden şekile sokmalarıdır. İslam bunu bir iman meselesi olarak görür ve buna teoride asla izin vermez. Pratikte izin vermemek ise, İslam’ın müntesiplerine düşmektedir.
'Ilımlı İslam', İslam dışı insanların tanımıdır. Bizim tanımımızın me'hazı Kur'an'dır. İslam sadece İslam'dır. O, Nuh'dan, İbrahim'den, Musâ'dan, İsa'dan beri süregelen ve en son Muhammed Mustafa ile taşahhus eden, Allah'ın sahih dinidir. Bu din bizim dinimizdir ve bir tek dinimiz vardır.
KAYNAK : İktibas, sayı 328,