KUR’AN BÜTÜNLÜĞÜNDE KABİR HAYATI
Evet biraz Kur’an okuyalım;
Rahman Rahim Allah Adına;
16/21- Onlar cansız, ölüdürler. Ne zaman dirileceklerine dair şuurları da yoktur.
Yukarıdaki ayet-i kerime açıkça bizlere ölülerin diriliş saatine yani kıyamete kadar şuursuz bir halde bir yokluk içinde olacaklarını bildirmektedir. Şuursuz bilinçsiz nefsimizin yani kişiliğimizin kabirde sorgu suale çekilmesi düşünülebilir mi?
44/56- Orada, ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar.
Bu ayete göre eğer insanlar kabirde diriltilirlerse iki defa ölümü tatmış olurlar ki bu, ayete terstir. Ayrıca İnsanlar kabirde hesaba çekilirlerse ahiretteki hesaba çekilme, ahirette hesaba çekilirlerse kabirdeki hesaba çekilme gereksizdir. Eğer kabirde de ahirette de hesaba çekilirlerse bir fiilden dolayı iki defa hesaba çekilmiş olurlar ki bu da anlamsız olur. Ancak Kur’an der ki sorgulanma ancak ahirettedir...
40/11- Onlar: "Rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin. Biz de suçlarımızı itiraf ettik, bir daha çıkmaya yol var mıdır?" derler.
Yukarıdaki ayet cehennemliklerin içlerinde bulunacakları durumu tasvir etmektedir. Bu ayette iki defa ölümden ve iki defa diriltilmekten bahsedilmektedir. Bu ayet genel kabule göre şu anlama gelir: anne rahmine düşmeden önceki yokluk durumu yani ölüm hali(1. Ölüm), Doğduktan sonraki diri halimiz(1.Diriliş) Ecelimizle ölmemiz (2. Ölüm) ve Kıyamet günü yeniden Diriltilmemiz. (2.Diriliş)[]
Eğer Kabir azabı olsaydı üç defa ölüm üç defa diriliş yaşamamız gerekirdi... Ayrıca bu ayet-i kerime’yi : Allah'a nasıl nankörlük ediyorsunuz?!Siz ölülerdiniz, O sizi diriltti. Sizi yine öldürecek ve sonra diriltecektir. Nihayet O'na döndürüleceksiniz. (2/28) ayet-i kerimesi tefsir eder.
17/52- Sizi çağırdığı gün, O'na hamd ederek davetine uyarsınız ve kabirlerinizde pek az bir müddet kaldığınızı sanırsınız.
Yüce Rabbimiz bu olayı da uykuya benzetir. Nasıl saatlerce uyduğumuz halde zaman kavramını yitirip bir göz kırpması kadar uyuduğumuzu sanırız. Benzer şekilde öldükten sonra diriltilinceye kadar bir yokluk yaşarız.
6/60- O'dur, geceleyin sizi öldüren, gündüzün ne işlediğinizi bilen, belli yaşam süresi dolsun diye gündüzleyin sizi dirilten... Sonra dönüşünüz O'nadır ve yaptıklarınızı size haber verecektir.
Yukarıdaki ayette dikkati çeken diğer bir nokta da Rabbimizin ancak Ahirette diriltildiğimizde bizlere iyi ve kötü amellerimizi bildireceğidir. Bu bilgi aşağıdaki ayetlerle bütünlüklü olarak okunduğunda daha bariz biçimde anlaşılmaktadır. Ama Kabir hayatı inanışında bunun tam tersi bir durum söz konusudur. Kur’an okumaya devam edelim;
36/51- Sura üflenince, kabirlerinden Rablerine koşarak çıkarlar.
36/52- "Vay halimize" derler, "Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı? Bu, Rahman'ın söz verdiği şeydi. Demek elçiler doğru söylemişti."
Yukarıdaki ayetlerde de büyük bir şaşkınlık ve pişmanlık görülüyor. Ancak insanlar kabir azabı gibi bir ön hazırlık azabı çekseler hiç te şaşırmazlardı inkar ettikleri şeylerin gerçek olduğuna!! Kur’an’a geri dönelim:
79/42- Senden kıyametin ne zaman gelip çatacağını sorarlar.
79/43- Onu bildirmek, (ey Muhammed) senin görevin değildir.
79/44- Onun bilgisi Rabbine aittir.
79/45- Sen sadece kıyametten korkanı uyaransın.
79/46- Kıyameti gördükleri gün dünyada ancak bir akşam yahut bir kuşluk vakti kadar kalmış olduklarını sanırlar.
Akla şu soru geliyor. Akıl almaz işkenceler geçiren biri için bir dakika bile yıllar kadar geçmek bilmez bir süreyi ifade ettiği halde Rabbimiz bu dünyada insanların geçirdiği süreyi (Canlı ve cansız olarak geçirdiğimiz Dünya süresini) çok kısa bir süre olarak tasvir eder.
Bir de şu ayete bakalım:
2/259 Yahut altı üstüne gelmiş bir kasabaya uğrayan kimseyi görmedin mı? "Allah burayı ölümünden sonra acaba nasıl diriltecek?" dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra diriltti, "Ne kadar kaldın?" dedi, "Bir gün veya bir günden az kaldım" dedi, "Hayır yüz yıl kaldın, yiyeceğine içeceğine bak, bozulmamış; eşeğine bak ve hem seni insanlar için bir ibret kılacağız kemiklerine bak, onları nasıl birleştirip, sonra onlara et giydiriyoruz" dedi; bu ona apaçık belli olunca, "Artık Allah'ın her şeye Kadir olduğuna inanmış bulunuyorum" dedi.
Ayette görüldüğü gibi ölümü ve dirilişi merak eden şahıs Allah tarafından öldürülüyor ve tekrar diriltiliyor. Ne kadar kaldın sorusuna verdiği cevap ise gayet açık: Ne kadar kaldın?" dedi, "Bir gün veya bir günden az kaldım" dedi.
Vahye kulak vermeye devam edelim:
82/4- Kabirlerin içi dışa çıktığı zaman,
82/5- İnsanoğlu, ne yaptığını ve ne yapmadığını görür.
Ama kabir azabı inancına göre kişi zaten daha kabirde ne yaptığını ne yapmadığını görmüş bundan dolayı azaba ya da mükafata tabi tutulmamış mıydı?!
100/9-10. İnsan, kabirlerde bulunanların çıkarılacağı ve kalplerde olanların ortaya konulacağı bir zamanın geleceğini bilmez mi?
Ama kabir hayatı inancına göre kalplerde olanlar bir sorgulama ile ortaya çıkarılmıyor mu?
3/185- Her insan ölümü tadacaktır. Kıyamet günü, ecirleriniz size mutlaka ödenecektir. Ateşten uzaklaştırılıp cennete sokulan kimse artık kurtulmuştur. Dünya hayatı, zaten, sadece aldatıcı bir geçinmeden ibarettir.
Kur’an ecirlerimizin kıyamet günü ödeneceğini söylerken Kabir hayatı inanışına göre ecirlerimizden dolayı kabrimizin cennet bahçelerinden bir bahçe olması ecirlerimizin kıyamet gününden önce ödeneceği anlamına gelmez mi? Bu Kur’an’ın söylediğinin zıttı bir sonuç değil mi?
Kur’an’ın bu ölüm, kıyamet ve ahiretle ilgili tüm ayetlerinde hesabın ahirette verileceği vurgulanırken yargısız bir infazı andırırcasına “ölmüş” bedene nasıl sorguda bulunulur? Allah (cc)’ın aşağıdaki ayetlerinde belirttiği gibi yok iken bizi bu dünyada ruh ve bedenimizle bir bütün olarak var edip bizi canlı kılan Rabbimiz aynı şekilde bizi yaratmadan önceki halimize döndürüp öldürmektedir. Yani yokken var ettiği gibi varken yok etmektedir. Ve yokluktan tekrar kıyamet günü var edecektir.
30/25- Göğün ve yerin O'nun buyruğu ile ayakta durması O'nun varlığının belgelerindendir. Sonra sizi kabirlerinizden bir çağırmaya görsün, hemen çıkıverirsiniz.
30/26-Göklerde ve yerde olanlar O'nundur; hepsi O'na boyun eğmiştir.
30/27- Önce yaratan, ölümünden sonra tekrar dirilten O'dur. Bu, O'nun için daha kolaydır. Göklerde ve yerde olan en üstün sıfatlar O'nundur. O, güçlüdür, Hakimdir.
22/6-7. Bunlar, yalnız Allah'ın gerçek olduğunu, ölüleri dirilttiğini, gücünün her şeye yettiğini, şüphe götürmeyen kıyamet saatinin geleceğini, Allah'ın kabirlerde olanı dirilteceğini gösterir.
Yukarıdaki apaçık ayetler kabirde bir hayat olmadığını kabirlerde olanın kıyamet günü diriltileceğini söylüyorlar...
Bir de Kabir azabına delil olarak bulunabilen ve Kur’an bütünlüğünden cımbızlanarak kelami polemklerde argüman olarak sunulmaya çalışılan Kur’an’daki tek ayete bakalım:
Mümin 40/45-46;
“Allah onu (kavminin) şeytani tuzaklarından korudu. Firavunun ailesi ise şiddetli bir azabın pençesine düştü (öteki dünyadaki) ateş (in ki o ateşe) sabah akşam rastgele sokulacaklar: Nitekim Son Saatin gelip çattığı Gün (Allah) “Firavun ailesini en şiddetli azabın içine atın! (buyuracaktır). (Muhammed Esed Meali)
40/45. Allah o (muttaki) adamı, kurmak istedikleri tuzaktan korudu. Kötü azap Firavun'un adamlarını sardı.
40/46. Onlar, sabah akşam ateşe sunulurlar. Kıyamet çattığı gün, "Firavun'un adamlarını azabın en ağırına sokun"denir. (Diyanet Meali)
Yukarıdaki ayetteki azabın kıyamette olacağı anlamı çıkmaktadır. Ancak azap kıyamette verilmese de kabir azabına delil olamaz. Çünkü Kur’an ayetleri bir birini açıklar. Sabah-akşam tabiri Arapça’da süreklilik anlamında kullanılır.
6/52-Sabah akşam, Rablerinin rızasını isteyerek O'na yalvaranları kovma.” Ya da
18/28- “Sabah akşam Rablerinin rızasını dileyerek O'na yalvaranlarla beraber sen de sabret.” ayetlerinde kullanıldıkları gibi.
Ayrıca Kafirler bu dünyada da azaba çarptırılırlar:
3/56-Ayrılığa düştüğünüz hususlarda aranızda, hükmedeceğim. İnkar edenleri de dünya ve ahirette şiddetli azaba uğratacağım. Onların hiç yardımcıları olmayacaktır."
9/55- Artık onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Allah bunlarla onlara dünya hayatında azap etmek ve canlarının inkarcı olarak çıkmasını ister.
9/74-Allah ve peygamberi bol nimetinden onları zenginleştirdi ve öç almaya kalktılar. Eğer tevbe ederlerse iyiliklerine olur; şayet yüz çevirirlerse, Allah onları dünya ve ahirette can yakıcı azaba uğratır.
9/85- Malları ve çocukları seni hayrete düşürmesin; Allah bunlarla onlara dünyada azap etmek ve canlarının inkarcı olarak çıkmasını ister.
13/34- Onlara, dünya hayatında azap vardır, ahiret azabı ise daha çetindir. Allah'a karşı onları bir koruyan da yoktur.
Dolayısıyla Kabir azabına delil olabilecek Kur’an’daki tek ayet te Kur’an bütünlüğünde diğer ayetlerin açıklayıcılığı ile anlaşılmalıdır.
SONUÇ
Kur’an dışı bir inanç olan Kabir hayatında azap ya da mükafat inancına Kur’an öncesi Vahiy metinlerinde de rastlanmamaktadır. Muhtemelen bu inanış, İslam inancının Hz. Muhammed sonrası geniş coğrafyalara yayılma süreciyle beraber tanışılan İran inanışlarından etkilenme sonucu Müslümanların gündemine girmiştir. Bu gündem saltanat döneminde güncelleşen kader, iman-amel ilişkisi tartışmalarının da etkisiyle siyasal ve toplumsal bir boyutta da işlevselleşmiştir. Müslümanlık iddiasındaki kişinin amel işlemeksizin (ya da amellerinde ihmalkar olup) iman dairesinden çıkmadığını ve cennete gideceğini savunan Mürcie ve Eş’ariyye İlahi adalet tartışmalarında “salih amelsiz mü’min(?)lerin günahlarını kabirde ve cehennem’de azap çekip arındıktan sonra cennete girecekleri” savını geliştirmişlerdir.
Bu düşünceye argüman olarak ta cahiliyye arap fikriyatında bulunan ruh inancıyla zerdüştlükteki kabir hayatı inancını kullanmışlardır. Üretilen bu ara formülün kelam tartışmalarındaki polemiklerin bir ürünü olduğu ve bu fikirlerin daha sonradan Kur’an’a söylettirilmeye çalışıldığını gayet net bir biçimde görebilmekteyiz. Rabbimiz korunmuş ve apaçık vahyinde kıyameti çok çarpıcı sahnelerle gayet net biçimde anlatmakta, hesap, ar’af, cehennemliklerin ve cennetliklerin konuşmaları, cehennemliklerin pişmanlık ve cennetliklerin sevinç duyguları edebi biçimde resmedilirken bu konunun bir iki ayette geçiştirilmiş olması Kur’an’ın üslubuna aykırı bir haldir.
Ayrıca insanları günahlardan sakındırmak için etkili bir korku aracı olarak kullanılmıştır. Çünkü bilinçsiz yığınları, görmediği ve gerçekleşmesi sonra olacak olan Kıyamet ve Ahiretle korkutmak ve uyarmaktansa her an hayatın içinde olan somut mezarlarda azap görüleceği inancı daha etkili olmaktadır.
Bu yaklaşım insanlara bilinçli bir ahiret perspektifi verme sorumluluğunun arkaya atılıp kolaya kaçılmasının da bir tezahürüdür. Ancak Gaybla ilgili zan barındıran bu tür inanışlar dinin masallaşmasına, bir korku sistemi olmasına yol açmaktadır. Dokuz tahta altında yılanlarla boğuşmak ve meleklerin demir topuzları altında parçalanmak tehdidi insanlara din diye sunulmaktadır. Yapılması gereken tek şey inançların Rabbimizin koruduğu Kur’an’la belirlenmesidir.