IV. Rasulullah'a Allah'ın Yardımı
Allah-u Teala: «Bir toplum kendi nefislerindekini değiştirmedikçe Allah da onların durumunu değiştirecek değildir.» (13/11) buyurmaktadır. Bu genel esası tesbit ettikten sonra; Rasul ve beraberindekiler yalanlamalara ve eziyetlere karşı sabrederlerse (6/34) Allah onlara sekineti ve orduları indirir (9/26). Bu sünnete göre hareket ederlerse zafere ulaşırlar (48/24).
Rasul (s) ve beraberindekilerin bu stratejileri ve olaylar karşısında takındıkları tavırlar bütün zamanlardaki müminlere örnektir.
Allah'ın yardımı müminlerin hepsi için söz konusudur.
«O, imanlarına iman katsınlar diye müminlerin kalplerine huzur indirdi. Göklerin ve yerin askerleri onundur. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.» (48/Fetih, 4)
Müslümanlar çabalarsa Allah yolunda cihad ederse Allah desteğini vaad eder. Düşmanlar Rasul (s)'e tuzak hazırlarken Allah da onlara tuzak kuruyordu (8/30). Elçiyi incitenler ona hiç bir zarar veremez (47/32).
Allah Kur'an'da birçok peygamberin haberinden bahsediyor ki Rasul (s)'in kalbi sağlamlaşsın. Başına gelen zorluklardan dolayı yılgınlık göstermesin (11/120). Anlatılanlar özelde onun, genelde tüm müminler için moral güç kaynağı oluyordu. Ve Allah'ın Rasulü'nü gaybi yardımlarıyla desteklediği bilinmektedir:
«Eğer siz ona (Muhammed'e) yardım etmezseniz, iyi bilin ki, Allah ona yardım etmişti. Hani yalnız iki kişiden biri olduğu halde, inkâr edenler kendisini çıkardıkları sırada ikisi mağarada iken arkadaşına: Üzülme, Allah bizimle beraberdir diyordu. Allah ona seki-netini indirdi ve onu, sizin görmediğiniz askerlerle destekledi; inanmayanların sözünü alçalttı...» (9/Tevbe, 40)
Resule en büyük yardım, vahyin tebliği sırasındaki yaşanan güçlükler ve tereddütler karşısında söz konusu olmuştur:
«Onlar neredeyse sana vah-yettiğimizden başkasını bize karşı düzüp uydurman için seni fitneye düşüreceklerdi; o zaman da seni dost edineceklerdi. Eğer biz seni sağlamlaştırma-saydık, and olsun, sen onlara az bir şey eğilim gösterecektin.» (17/isra, 73–74)
V. Rasulullah'ın örnekliği ve itaat
Rasulullah bir teorisyen, bir felsefeci veya yapmadıklarını söyleyen biri değildi. O, her şeyden önce insanlara taşıdığı mesajın kendisini de bağladığının farkındaydı ve bu hususta azami derecede gayret sarfediyordu. Söylediklerinin şahitliğini yapıyor ve insanlara mesajını yaşayarak örneklik ediyordu.
Bu kural bütün rasuller için geçerlidir. Hatta denilebilir ki; söylediklerini bizzat yaşamaları peygamberliğin gereklerindendir.
«ibrahim'de ve onunla beraber bulunanlarda sizin için güzel bir örnek var...» (60/Müntehine, 4)
Bir başka ayette ise Rasulullah kastedilerek şöyle denilmektedir:
«Andolsun Allah'ın elçisinde sizin için, Allah'a ve ahiret gününe inanan ve Allah'ı çok anan kimseler için güzel bir örnek vardır.» (33/Ahzab, 21)
Rasul müminler için örnektir. Yalnız burada dikkat edilmesi gereken husus Rasulullah'ın taklid edilmesiyle, örnek alınmasının farklı şeyler olduğudur. Ona tabi olmakla taklid etmek farklı şeylerdir.. Taklidde irade yoktur. Tabi oluşta iradi bir tavır vardır.
Allah müminlerden, Rasulullah'ı örnek almalarını isterken, onun örnekliğini garanti altına almıştır. Içtihadi yanlışlarını vahiyle düzeltmiş ve böylece o yanlışların örnek alınmasını engellemiştir. Kur'an'da böylesi tashihlere sıkça rastlamak mümkün. Hepimizin bildiği âmâ hadisesi buna en iyi misaldir (80/Abese, 1–10).
Bir başka ayette de Rasulullah bir olay nedeniyle kendisine helal kılınan şeyi haram kılmak istiyor, fakat hemen vahiyle uyarılıyor (66/1).
Artık teminat altına alınmış böylesi bir örneklik müminler için bağlayıcılık ifade eder. Yani garanti altına alınmış örneklik beraberinde itaati getirir
Rasulullah tüm gayret ve gücünü göstererek en mükemmel bir örnekliği oluşturmakta iken, müminlerde ona itaat etmelidirler. Zira artık bundan böyle Rasul'e itaat, Allah'a itaati ifade eder: «De ki:Allah'a ve Rasulü'ne itaat edin» (3/AI-i İmran, 32)
VI. Rasulullah'ın Hüküm Koyması
Hüküm koyma/verme derken, Rasulullah'ın kendisine gelen vahiy dışında; haram etme veya helal sayma yetkisinin olup olmadığını kastediyoruz.
Eğer Rasulullah'ın koyduğu hüküm kendisine gelen vahyin gereği ise zaten buna kimsenin itirazı olamaz:
«Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse onlar kafirlerin / zalimlerin / fasıkların ta kendileridir.» (5/Maide, 44- • 45 ve 47. ayetler)
Yok eğer Kur'an'ın belirlediği bir hususta Rasulullah ayrı bir hüküm verebilir veya başka bir ifadeyle, Kur'an'ın haram etmediği bir şeyi Rasulullah haram edebilir veya tam aksi, deniyorsa işte burada Kur'an'a aykırılık ve onun hükümlerini bizzat yaşayan Rasulullah'a da iftira var demektir.
Hüküm hususunda Rasulullah, kendisinden önceki rasullerde olduğu gibi, vahye tabidir:
«Gerçek Tevrat'ı biz indirdik. Onda hidayet ve nur vardır, İslam olmuş nebiler, onunla Yahudilere hüküm veriyorlar.» (5/Maide, 44)
Bu ayet geçmiş peygamberlerin hüküm verirken izledikleri yolu göstermektedir. Aynı yol Rasulullah için de geçerlidir:
«Biz sana kitabı indirdik ki, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği biçimde hüküm veresin; hainlerin savunucusu olma!» (4/Nisa, 105)
Bu uyarıdan sonra artık Rasulullah'ın hüküm verirken neye tabi olacağı gayet açıktır. O yalnızca bir peygamber değildi. Aynı zamanda bir aile reisi, bir devlet başkanıydı da. Elbetteki günlük hayatta birçok meseleyle karşılaşıyor ve hatta kendisine gelinip gelişmeler, olaylar hakkında hüküm vermesi isteniyordu. O da Allah'ın kitabıyla hükmediyordu.
Yegâne hüküm koyucu, helal ve haramı belirleyici olan yalnızca Allah'tır. O hükmüne kimseyi ortak etmez (18/26). istediği hükmü verir (5/1) ve hüküm vermek yalnız Allah'a aittir (6/57; 12/40, 67).
Kuran'da geçen hüküm verme ile ilgili ayetlerdeki Allah ve Rasulü ifadeleri, yukarıda izah etmeye çalıştığımız, Rasulullah'ın Allah'ın hükmüyle hükmetmesi olgusuna işaret etmektedir:
«Allah ve Rasulü bir işte hüküm verdiği zaman artık inanmış kadın ve erkeğin o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Rasulü'ne karşı gelirse, apaçık bir dalalete düşmüş olur.» (33/Ahzab, 36)
Helal ve haram konusunda da durum aynıdır. Rasulullah vahiyle belirtilen helal ve haramlara tabidir (16/116).
«Deki:Gelin Rabbinizin size neyi haram kıldığını okuyacağım.» (6/En'am, 151)
Kendisine nelerin helal olduğu sorulduğunda Rasulullah hemen vahye başvuruyordu: (5/4)
Tahrim süresindeki olay, basit dahi görünse, Rasulullah'ın temiz olan bir şeyi kendisine haram kılmanın ne kadar yanlış olduğunu göstermektedir. (66/Tahrim, 1)
VII. Rasulullah'ın Vahiyle Uyarılması ve İkaz Edilmesi
Rasul bir beşer olarak bazen hata ediyor ve bazen de muhtemel bir olumsuzluğa düşmemesi için vahiyle uyarılıyordu. Bu uyarı, olaya göre bazen yumuşak, bazen sert üslupla oluyordu.
Mesela Abese Suresinin ilk ayetlerinde anlatılan olay bu konunun somut bir örneğidir:
«Surat astı ve döndü. Kör geldi diye. Ne bilirsin, belki o arınacak. Yahut öğüt dinleyecek de öğüt kendisine yarayacak. Kendisini zengin görüp tenezzül etmeyene gelince; sen ona yönetiyorsun. Onun arınmasından sana ne? Fakat koşarak sana gelen, korkarak gelmişken sen onunla ilgilenmiyorsun.» (80/Abese, 1–10)
Yine Rasulullah'ın Tahrim Suresi'nde (66/1), hanımlarının hoşnutsuzluğunu istemeyerek helal olan şeyi kendine haram kılması veya Tevbe Suresi'nde (9/43, 86) savaşa gitmek isteyenlere izin vermesi gibi hatalı tavırlarından dolayı ikaz edildiğini görüyoruz.
Sabah akşam Rablerine dua edenleri yanından uzaklaştırmaması (6/92), kendisine gelen ilimden sonra inkâr edenlerin havalarına uymaması (13/37), sevdiğini hidayete eriştiremeyeceği (28/56), konuşmalarını dinlediği ve cüsseli yapılarını beğendiği kişilerin Allah düşmanı olduğu ve onlardan kaçınıp sakınması (63/4) gibi konularda da Rasulullah'ın uyarıldığını bizzat Kur'an-ı Kerim'de görebiliyoruz.
VIII. Rasulullah'a Özgü Durumlar
Allah elçisinin vahiyle ilk elden muhatap olması; dolayısıyla elbette bizden farklı olarak bir takım özellikleri taşıması anlamına da gelir.
Rasulullah bir beşerdir (18/110; 41/6; 12/109). Risaletle ilgili misyonunun haricinde beşeri kurallara tabidir. Bununla birlikte o, bazı hallerde kişiye özel kurallara tabi tutulmuştur, işte Rasulullah'a özgü durumlardan bazıları:
a) Rasulün hanımları müminlerin anneleri olarak belirtilmiş ve onlarla evlenilmesi haram kılınmıştır (33/6,53)
b) Peygamberin evine herhangi birisinin evine girer gibi girilmemesi, ancak çağrıldığı vakit izin isteyerek girilmesi gerektiği vurgulanmıştır (33/53; 26/62:49/1–7)
c) Yine Rasulullahtan gecenin bir kısmında Rabbinden övülmüş bir makama ulaştırılması için nafile olarak salât etmesi isteniyor (17/79; 52/49)
d) Evlenme konusunda da Rasulullah bir takım ayrıcalıklara sahipti. «…kendisini peygambere hibe eden ve peygamberinde almak istediği mümine kadını, diğer müminler hariç yalnız sana helal kıldık.» (33/Ahzab, 50). Bunu takip eden 52. ayet ise evlilik hususunda bir başka sınırlama getirmektedir.
e) Müminlerin Rasule salât etmeleri istenmiştir (33/56). Burada salât etmek kuru kuru salatu selam getirmek değil, bizce Rasul'e karşı saygılı olmak, ona işlerinde destek olmak anlamındadır.
Sonuç Yerine
Rasul kendisine risalet görevi verilmeden önce vahiyle muhatap değildir. Mekke halkından bir ferttir.
Peygamber'in görevi mesajı en iyi biçimde insanlara ulaştırmak ve onu yaşamada insanlara öncülük etmek ve hakkın şahitliğinde bulunmaktır.
Rasul bir insandır. Beşer olarak taşıdığı zaaflara karşı uyarılmıştır. Bununla birlikte Kur'an'ı en iyi anlayan Rasul (s)'dür. Yine en iyi uygulayan, pratize eden odur. Müminler için en güzel örnektir. Onun fiilleri vahiyle destekleniyordu. O, insanların ve şeytanın ona karşı tuzaklarına karşı korunmuştur.
Meseleleri güncel ve tarihsel kaygılardan değil, Kur'anî kaygılardan hareket ederek değerlendirmeliyiz.
Kaynak: Haksöz Dergisi, Sayı 4/5