A- HADİSLERDE NESİH VE MENSUH OLAYINA DELİL VARMIDIR ?
Günümütün araştırmacılarından Abdullah Yıldız ve Şemseddin Özdemir ise Nasih ve mensuhun Kuran’ın içinde olamayacağını ve bu konuda kuvvetli bir Hadis bulunmadığını (merhum Ö. Riza Doğrul`a atfederek) şu sözlerle nakletmektedirler:
“Kuranı Kerim’den herhangi bir ayetin neshedilmiş olduğuna dair bir tek hadis rivayet edilmemiştir. Sahihi Buhari’yi, Sahihi Müslim’i, Ebu Davud’u, Tirmizi’yi, Nesei’yi, İbni Mace’yi, Darimi’yi, Malik’in Muvatta’sını başından sonuna kadar tetkik eder ve bunlara Zeyd bin Ali Müsnedi’ni, İbni Sad’ın Tabakat’ını, İbni Hanbel’in Müsned’ini, Tayalesi’nin Müsned’ini, İbni Hişam’ın Sireti’ni ve Vakidi’nin Meğazsi’ni ilave ederek hepsinin mufassal bir indeksini vücüda getiren değerli müsteşrik Vensisk’in eserini ve bu eseri ilavelerle Arapça’ya nakleden Mehmet Fuad Abdulbaki’nin Meftahu Kûnuzi Elsine’sini tetkik ettim; tüm bu kitapların nasihten ve mensuhtan bahseden bir tek hadis rivayet etmediklerine emin oldum.
Hz. Peygamber, böyle bir şeyden bahsetmediğine göre, bunun nereden çıkmış olduğunu anlamak çok kolaydır. Demek ki, asr-ı saadetten sonra, birbirini tutmadığı zannedilen iki ayet karşısında kalanlar, bundan birinin diğerini nesh etmiş olduğunu sanmışlardır. Halbuki Kur`an nasıl tefsir edilmesi gerektiğini anlatan kaideleri beyan ederken bütün kitapta birbirine uymayan, birbirini tutmayan iki ayet bulunmadığını belirtmiştir.“
Yani , daha evvel içlerinde yüzlerce uydurma girdiği için güvenilmez olduklarını gördüğümüz hadis kitaplarında bile nasih mensuh konusunu destekleyecek izah yoktur.
B- DEĞERLENDİRME
a) Bu ayetlerde geçen “Ayet” Kur’an ayeti değildir müfessirler onu Kur’an ayeti sanmışlardır. Halbuki Kur’an’da Kur’an ayeti anlatılırken tekil olan ayet değil, çoğul olan ayetler kullanılmaktadır. Müfessirler, mezhebi kaygılarla ayet yazan yeri ayetin hükmünü diye tercüme ederek bu yanlış anlayışı pekiştirmişlerdir.
b) Neshe delil olarak getirilen ayetlerin bağlamlarına dikkat edilirse, oradaki neshetmenin peygamberin vefatından sonra ortaya çıkan nesh teorisiyle uzaktan yakından hiçbir alakası olmadığı rahatlıkla görülecektir. Bu ayetler siyakları içerinde incelendiği zaman, neshedilen ayetlerin Kur’an ayetleri olmayıp, Kur’an’dan önceki ilahi şeraitler olduğu görülecektir.
c) Kur’an’ın falan ayeti falan ayetini nesh etmiştir diye alimlerin üzerinde ittifak ettiği bir tek sahih hadis bile yoktur. Hatta bırakın ittifak etmelerini delil olarak kullanabilecekleri bir tek sahih hadis bile yoktur. Halbuki Kur’an tamamlanana kadar böyle bir olgu olsaydı, Peygamberin bunu sahabeye aktarması, onlarında bize bu bilgileri aktarmaları gerekirdi. Neshedildiği konusunda ittifak edilen ve sahih hadisle de nesh edildiği ispatlanan bir tek ayetin olmaması “Neshin olduğu konusunda icmaa var” iddiasını zaten geçersiz kılmaktadır.
d) Neshin olacağını iddia edenler; “nesh temel akidelerde değil, sadece ahkam ayetlerinde olur.” demişlerdir. Ancak bu kuralı söyleyenler neshin olabileceğine delil getirdikleri ayetlerin Medeni ayetler olduğuna pek dikkat etmemişler. Eğer dikkat etselerdi, Akide’nin ele alındığı Mekke döneminde, peygamber döneminden çok sonra ortaya çıkan “Nesh teorisini” destekleyecek hiçbir delilin olamayacağını zaten anlarlardı. Çünkü, onların mensuh olduğunu iddia ettikleri ayetlerin hemen hemen hepsi medeni ayetlerdir. Sonradan inecek olan Medeni ayetlerin nesh edileceğinin önceden inmiş Mekki ayetlerde anlatılmasının mümkünü var mıdır? Aynı şekilde Mekke’de inen bu ayetleri gaybı bilmeyen peygamberin ve sahabelerin “Nesh teorisi”ne uygun bir şekilde anlaması mümkün müdür?
e) Eski ve yeni alimlerin büyük bir çoğunluğu nesh-mensuh olayının olduğunu kabul etmesine rağmen neshedilen ayetler konusunda birbirinden oldukça farklı rakamlar telaffuz etmişlerdir. Bu alimlerin bir kısmının yorumla mensuh dediği ayete, bir başka alim yine yorumla mensuh değil diyebilmektedir. Bu yüzden böyle hassas bir konuda Allah’ın ayetlerinin geçersiz kılınması manasına gelen neshi savunmamalıyız. Çünkü, bir alimin ihtilaflı olan yorumuna göre Allah’ın ayetlerinin hükmünü geçersiz sayma Allah’a karşı büyük bir cürümdür. Ne alimlerin, ne de bizlerin böyle bir hakkı yoktur. Biz nesh edildiği iddia edilen ayetleri tedricilik ilkesini gözeterek anlamaya çalışmalıyız. Tedricilik ilkesini gözetmeksizin O’na yaklaşanlar, zaman içerisindeki birbirini tamamlayan ve belirli şartlarda uygulanan hükümlerin birbirinin hükmünü ortadan kaldırdığını zannetmişlerdir. Mesela içkinin dört aşamada yasaklanışı bize göre nüzul ortamında bir uygulama kolaylığı getirirken, diğerleri bu ayetlerin önce inenlerini yasağa giden bir basamak değil hükmü kaldırılmış ayetler olarak algılamışlardır. Halbuki, bunun nesh-mensuhla alakalı olmayıp, Kur’an’i bir eğitim metodu olduğu apaçık ortadadır.
Sorunun ikinci kısmına gelince; “nasih-mensuhu bilmeyen Kur’an’ı anlayamaz, yanlış anlar. Böylece hem kendisi sapar, hem de kendisine tabi olanları saptırır.” Şeklinde bir iddia vardır. Bu iddia tamamen saçma bir iddiadır. Bu iddiayı ortaya atanlar farkında olmadan Allah’ın mesajını anlamaktan insanları alıkoymuşlardır. Bilindiği gibi, Kur’an’da mensuh ayetler olduğunu iddia eden alimler, nesh edilen ayetlerin sayısında anlaşamamışlar. Varsayalım ki, nesh edilen 20-30 ayet var. Kişi bu ayetleri yanlış anlar diyerek altıbin küsür ayetin getireceği faydalardan uzak mı kalsın? Tarih içerisinde ortaya çıkan ve insanı Kur’an’dan uzaklaştırarak mezhepçiliğe mahkum eden bu anlayışın çürüklüğü ortadadır. Biz bu anlayışa tabi olup “sapıtırız” diyerek Kur’an okumaya korkanları, Kur’an’la tanıştırmalı ve O’nun insanı karanlıklardan aydınlığa çıkaracak bir hidayet kitabı olduğunu kendilerine anlatmalıyız.
DEVAMI»»