1.4. İHTARLAR (?)
Aşağıdaki sözler, Nur Risaleleri’nin kimin eseri olduğunu ve nasıl yazıldığını (telif edildiğini) daha iyi gösterecektir:
Mânevî ve ehemmiyetli bir cânibden, şimdiki zelzele münâsebetiyle altı-yedi cüz'î suale karşı, yine mânevî ihtar yardımiyle cevapları kalbe geldi. Tafsilen yazmak kaç def'a niyet ettimse de izin verilmedi. Yalnız icmalen kısacak yazılacak.
Ben gönderilen Risaleleri mütalâa ettim, bir kısım hakikatları mükerrer gördüm. Makam münasebetiyle tekrar yazılmış. Benim arzu ve belki ihtiyarım olmadan ne için böyle olmuş.. Kuvve-i hâfızama gelen nisyandan sıkıldım. Birden şiddetli bir ihtar ile: "Ondokuzuncu Söz’ün âhirine bak!" denildi. Baktım, Risalet-i Ahmediye’nin (A.S.M.) Mu’cize-i Kur'aniye’sinde tekraratın çok güzel hikmetleri, tam tefsiri olan Risalet-in-Nur’da tamamiyle tezahür etmiş. O tekrarat, o hikmetler için tam yerinde ve münâsib ve lâzım olmuş.
Birden bir ihtar-ı gaybî ile kat'î kanaat verecek bir surette kalbime geldi. Denildi ki: "Ciddî bir alâka ile senin eskidenberi tekrar ettiğin "Bir ışık var, bir nur göreceğiz" diye müjdelerin te'vili ve tefsiri ve tâbiri; sizin hakkınızda belki îman cihetiyle, Âlem-i İslâm hakkında dahi en ehemmiyetlisi Risale-i Nur’dur. (...)"
Size, Hizb-ül-Kur'anî’den evvel gönderilen Risale-i Nur’un vird-ül-Âzam’ına ilhak etmek için bir parçayı yazdık, bir parçayı da Yirmidokuzuncu Lem'a’da yerini gösterdik. Benim hususî tefekküratım o neviden olduğu cihetle bana ihtar edildi, ben de yazdım.
Çoktanberi ruhuma ihtar edilmiş ki; Ziya namında birisi, Risale-i Nur namına büyük bir hizmet edecek. Bu mes'ele gösterdi ki, o Ziya, bu Ziya’dır. (...)
Said Nursî, o kadar çok gaybî ihtar almış (?) ki, hepsini aktarmaktan sarf-ı nazar ettik.
Ï
Said Nursî’ye edilen ihtarlar, bundan ibaret değildir. O, kendisine kim tarafından edildiğini bilmediğimiz yukarıdaki ihtarların yanı sıra, Arapça ve Farsça ihtarlardan da söz etmektedir:
Şu fıkra, Arabî geldiği için Arabî yazıldı. Hem şu fıkra-i Arabiye, "Allahü Ekber" zikrinde otuzüç mertebe-i tefekkürden bir mertebeye işarettir. (...)
Şu Yirminci Pencerenin hakikatı, bir zaman Arabî bir surette şöyle kalbe gelmişti: (...)
(...) Yani bu münâcat, kalbe Farisî olarak tahattur ettiğinden Fârisî yazılmıştır. (...)
Ï
Görüldüğü gibi, Said Nursî risalelerinin dilini bile kendi iradesiyle seçmemektedir, risaleler kalbine getirildiği (?) dille yazılmaktadır...
Nur Risaleleri’nde hemen aynı mealde, başka ifadeler de kullanılmıştır:
Yazdırıldı.
Yazdırılmış.
Yazdırılmadı.
İhtiyarsız.
Mânen icbar edilmiyorum.
İzin olmadığından yazılmadı.
İhtiyarım haricinde olarak uzun yazdırıldı. Hikmetini de anlamadık, belki bir hikmeti var diye öylece bıraktık.
Hakikattan haber aldım.
İrade ve ihtiyarım ile yazmadım.
İhtiyarsız olarak te'lif edildiğinden.
Beyana izin verilmedi.
İhtiyarsız sevkedildim.
Yazmaya izin verilmedi.
...
Said Nursî, Nur Risaleleri’ni tamamlamakta da ihtiyarsızdır. Bitim tarihi önceden belirlenmiş; hangi mektup, hangi lem'a nereye konacak kendisine ihtar edilmiştir. Risaleler nesren geldiği gibi, bazen kendi kendine manzum da gelmektedir:
İşârât-ı Gaybiye-i Gavsiye ve Aleviyede, altmışdörtte Risale-i Nur te'lifce tamam olur. Demek o tarihtan sonra, yalnız izahat ve hâşiyeler ve tetimmeler olacak. (...)
Mâdem Arabice altmışdörde girdik, işâret-i gaybiye gelmesiyle Risale-i Nur tekemmül etmiş olur. Eğer Rumi tarihi olsa, daha iki senemiz var. Halbuki çok mühim yerde yazılmayan ve te'hir edilen risaleler kalmış. Meselâ: "Otuzuncu Mektup" ve "Otuzikinci Mektup" ve "Otuzbirinci Lem'a"lar gibi ehemmiyetli mertebeler boş kalmış. Kalbime ihtar edilmiş ki; Eski Said’in en mühim eseri ve Risale-i Nurun fâtihası, Arabî ve matbu olan "İşârât-ül-İ’caz Tefsiri", Otuzuncu Mektup olacak ve olmuş. Eski Said’in en son te'lifi ve yirmi gün ramazanda te'lif edilen, kendi kendine manzum gelen "Lemeat Risalesi", "Otuzikinci Lem'a" olması ve Yeni Said’in en evvel hakikattan şuhud derecesinde kalbine zâhir olan ve Arabî ibaresinde "Katre", "Habbe", "Şemme", "Zerre", "Hubab", "Zühre", "Şu’le", ve onların zeyillerinden ibaret büyükçe bir mecmua "Otuzüçüncü Lem'a" olması ihtar edildi. Hem "Meyve", "Onbirinci Şua" olduğu gibi, "Denizli Müdafaanamesi" de "Onikinci Şua" ve hapiste ve sonra "Küçük Mektuplar Mecmuası" "Onüçüncü Şua" olması ihtar edildi. Ben de aziz kardeşlerimin tensiblerine havale ediyorum. Demek birkaç mertebede kapı açıktır, bizlere daha iyi tetimmeler yazdırılabilir.
Diğer ihtarlar için bak. Tarihçe-i Hayat, 109, 123, 240, 282, 287, 303, 410, 466, 483, 494, 524, 525, 526, 557, 561, 564, 574, 586; Kastamonu Lâhikası, 21, 28, 30, 32, 49, 67, 72, 78, 83, 85, 95, 97, 130, 115, 145, 153, 162, 165; Şuâlar, 230, 235, 306, 318, 327, 353, 355, 362, 376, 386, 391, 392, 395, 397, 412, 501, 512, 533; Lem'alar, 10, 48, 198, 237, 260, 285, 288; Rehberler, 21, 32, 35, 147, 154; Sözler, 138, 140; Barla Lâhikası, 133, 274; Mektubat, 458; Âsâ-yı Mûsa, 76; Îman ve Küfür Muvazeneleri, 55; İctimâi Reçeteler II, 66.