Bu iddiayı Said Nursî’nin 23 şakirdi yapar[2].İspat için, cifr[3] denen hayali şeylere dayanır ve şiirde, Abdulkadir Geylânî’nin şu anlamı sakladığını söylerler: “Müridim Said Kürdî, Rusya’da esirken kuzeydoğu Asya’dan bidatçıların eliyle Asya’nın batısına sürgün edildiği ve Sibirya taraflarından kaçıp çok fazla yeri dolaşmak zorunda kaldığı sırada Allah’ın izni ile ona yardım ederim ve imdadına yetişirim.”
Yardımın nasıl gerçekleştiği de şöyle anlatılıyor: “Evet Hazret-i Gavs’ın “müridim” dediği Said, esir olarak üç sene Asya’nın kuzeydoğusunda, yok edici zorluklar içinde hep korundu. Üç-dört aylık yolu, kaçarak aşmış, çok şehirleri gezmiş ama Gavs’ın dediği gibi hep koruma altında olmuştur.
Üstadımız diyor ki: “Ben sekiz-dokuz yaşında iken, nahiyemizde ve etrafında bütün ahali Nakşî Tarikatında ve orada Gavs-ı Hîzan adıyla meşhur bir zattan yardım isterken, ben akrabama ve bütün ahaliye aykırı olarak “Yâ Gavs-ı Geylanî” derdim. Çocukluk itibariyle ceviz gibi ehemmiyetsiz bir şeyim kaybolsa, “Yâ Şeyh! Sana bir fatiha, sen benim bu şeyimi buldur” derdim. Şaşırtıcıdır ama yemin ederim ki, böyle bin defa Hazret-i Şeyh, himmet ve duasıyla imdadıma yetişmiştir[4]."
Bu inancın Kur’ân’a aykırılığını gösteren âyetler daha önce okunmuştu. Bir âyet de şöyledir:
“Darda kalmış kişi dua ettiği zaman onun yardımına kim yetişiyor da sıkıntıyı gideriyor ve sizi yeryüzünün hakimleri yapıyor? Allah ile beraber başka bir tanrı mı var? Ne kadar az düşünüyorsunuz..”(Neml 27/62)
Güç yetirilemeyen konularda başkasından yardım alınabilirse artık kim Allah’a sığınır? Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
56-“De ki, Allah’ın dışında kuruntusunu ettiklerinizi çağırın bakalım; onlar, sıkıntınızı ne gidermeye, ne de bir başka tarafa çevirmeye güç yetirebilirler.
57- Çağırıp durdukları bu şeyler de Rablerine hangisi daha yakın diye vesile ararlar, rahmetini umar, azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı cidden korkunçtur.”(isrâ 17/56-57)
19- Allah neyi gizlediğinizi, neyi açığa vurduğunuzu bilir.
20- Allah’ın yakınından çağırdıkları ise bir şey yaratamazlar; esasen kendileri yaratılmıştır.
21- Onlar ölüdürler, diri değil. Ne zaman dirileceklerini de bilemezler.”(Nahl 16/19-21)
“Onlara sorsan; “Gökleri ve yeri, kim yarattı?” diye, kesinkes “Allah” diyeceklerdir. De ki: “Allah’ın yakınından neyi çağırdığınıza baktınız mı? Allah bana bir sıkıntı vermeyi istemiş olsa, onlar bu sıkıntıyı fark edebilirler mi? Ya da Allah bana iyilik etmeyi istemiş olsa, onlar onun bu iyiliğini önleyebilirler mi?” De ki: “Allah bana yeter. Dayanacak olanlar ona dayansınlar.”(Zümer 39/38)
[1]Said Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybî, Sekizinci Lema, c. II, s. 2083.
[2] İsimleri şöyledir: Süleyman, Sabri, Zekâi, Âsım, Re'fet, Ali, Ahmed Husrev, Mustafa Efendi, Rüştü, Lütfü, Şamlı Tevfik, Ahmed Galib, Zühtü, Bekir Bey, Lütfi, Mustafa, Mustafa, Mes'ud, Mustafa Çavuş, Hâfız Ahmed, Hacı Hâfız, Mehmed Efendi, Ali Rıza.