Elçilerin mucizeleri vardır. Mucize bir şahsın Allah'ın elçisi olduğunun ispat belgesidir.
Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin mucizesi Kur‘an-ı Kerim’dir. Kur’an ile tanışan herkes onu getirenin elçi olması gerektiğini anlar. Çünkü o, insanın yazabileceği bir kitap değildir. Bu, tıpkı Hz. İsa aleyhisselâmın Allah’ın izniyle ölüleri diriltmesi, kuş heykeli yapıp Allah’ın izniyle üfürünce canlı hale gelmesi; Hz. Salih aleyhisselâmın Allah’ın izniyle kayadan bir deve çıkarması gibi hiç bir insanın benzerini yapamayacağı bir mucizedir. Ama o kuş uçup gider, dirilen kişi tekrar ölür ve deve kesilirse, bunlar ondan sonra gelenler için mucize olma özelliğini yitirmiş olur.
Kur’an-ı Kerim’in mucizeliği süreklidir. Onu dünyanın neresinde, kim ne zaman okur ve manasını anlarsa onun bir mucize olduğunu ve onu getiren kişinin Allah'ın elçisi olması gerektiğini kavrar. Allah Teâlâ Kur’an'ı korumayı bizzat üstlendiği için onun mucizeliği kıyamete kadar devam edecektir. Kur’an var oldukça Hz. Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna inanma mecburiyeti de var olacak ve yeni bir elçiye ihtiyaç kalmayacaktır.
Hz. Muhammed'e varis olacak alimin yapacağı şey, insanları Kur’an'a çağırmaktır. Eğer Kur’an’ın dışında başka bir şeye çağırırsa onun, elçiye varis olma kimliği kaybolur.
Mucize konusu kitabın sonuna doğru yeniden ele alınacaktır.
MÜRİT- Sen kerâmeti inkâr mı ediyorsun.
BAYINDIR- Hayır, kerâmeti inkar etmiyorum, onu bir mucize gibi kullanmanızı yadırgıyorum. Allah'ın özel dostu olduğunuzun delili saymak istiyorsunuz. Bu yola girince o, kerâmet dediğiniz şey bir istidrâc olur ve sizi adım adım batılın içine sokar.
Kerâmet sözlükte kerîm olmak, değerli olmak anlamına gelir. Allah Teâlâ insanı değerli (kerâmetli) yarattığını ve birçok şeyi onun emrine verdiğini açıklamıştır.
وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنْ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى كَثِيرٍ مِمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلًا (70)
70-“Ademoğullarına gerçekten çok değer verdik (çok kerâmetli kıldık). Onları karada ve denizde taşıdık ve güzel şeylerle rızıklandırdık. Yarattıklarımızın bir çoğundan da üstün kıldık.” (İsra 17/70)
İnsanoğlunun dışında, gideceği yere başkaları tarafından taşınan bir mahluk yoktur. Bir insanın denizde balık gibi yüzerek gitmesi mi kerâmettir, yoksa bir gemide oturarak ve yatarak gitmesi mi?
Havada kuşlar uçar. İnsanın kuş gibi uçarak istediği yere gitmesi mi, yoksa bir uçağın içinde gitmesi mi kerâmettir? Bunlara bakarak Allah’ın insana ne kadar değer verdiğini anlamak gerekir.
Allah’ın insanoğluna en büyük ikrâmı, şüphesiz ki, şirkten uzak bir imandır.
“İnananlar ve imanlarını şirkle bulandırmayanlar var ya işte güven onların hakkıdır; doğru yolu tutturanlar da onlardır.” (En’am 6/82)
İnsanların en kerîminin, yani en kerâmetli olanının kim olduğunu da Allah Teâlâ açıklamıştır:
ياۤاَيُّهَا النَّاسُ اِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ وَاُنْثٰى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبۤائِلَ لِتَعَارَفُوا اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللَّهِ اَتْقَاكُمْ اِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ (13)
13- “Ey insanlar, biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Birbirinizle tanışasınız diye sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah katında en kerîm olanınız takvâsı en iyi olanınızdır.Şüphesiz Allah bilendir, herşeyden haberdar olandır.” (Hucurât 49/13)
Kerâmet deyince yukarıda anlatılanlar değil, olağanüstü şeyler kastedilir. Bunlar bir elçide görülürse adına mucize, velide görülürse kerâmet denir. Veli, Allah'a karşı gelmekten sakınan her müslümandır.
“İyi bilin ki Allah’ın velilerine korku yoktur. Onlar üzülecek de değillerdir.
Bunlar inanmış olan ve takvâ ehli bulunan kimselerdir.
Onlara bu dünya hayatında da ahirette de müjde vardır.” (Yunus 10/62-64)
O müjde en sıkıntılı anda bile müminleri rahatlatır. Allah bu dostlarını yalnız bırakmaz.
“Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa Allah ona bir çıkış yolu gösterir.
Onu, hiç ummadığı yerden rızıklandırır. Her kim Allah’a dayanırsa o ona yeter. Çünkü Allah işini tastamam yapar. Allah her şeye, muhakkak bir ölçü koymuştur. “ (Talâq 65/2-3)
Yardım eden Allah olduğuna göre yardımı olağan yollarla da yapar olağan dışı yollarla da. İşte Allah’ın olağan dışı yollarla yaptığı yardıma kerâmet denir.
Kerâmet Allah’ın bir nimetidir; bütün nimetler gibi ona da şükretmek gerekir. Mal, mülk, mevki ve makam gibi kerâmet de insanı saptırabilir. İnsan kerâmeti değil, Allah’ın rızasını aramalıdır.
Allah Teâlâ sıkışık zamanlarda mü‘min kullarına, şu veya bu şekilde mutlaka ikramda bulunur. Yukarıdaki ayet bunu göstermektedir. İnsan bu ikramı kendinden değil, Allah’tan bilmelidir. Mal ve mülkle övünmek nasıl çirkinse kerâmetle övünmek de çirkindir.
Bedir Savaşı'nda sıkışan Müslümanların yardımına Allah Teâlâ melekleri göndermiş ama zaferin meleklerin yardımıyla değil Allah katından verildiğini de vurgulamıştır. Onu açıklayan âyet zihinlerimizde hep yankılanmalıdır.
“Hani siz Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da; “İşte ben size birbiri ardınca gelen bin melekle yardım gönderiyorum” diyerek isteğinizi kabul etmişti.
Allah bunu, sadece size müjde olsun ve gönlünüz bununla rahatlasın diye yapmıştı. Yoksa zafer (meleklerden değil) yalnız Allah katındandır. Allah güçlüdür ve her şeyi yerli yerinde yapar.“ (Enfal 8/9-10)
Kendisinde kerâmetler görülen kimse kurtuluşa erdiğini zannetmemelidir. Dünya hayatı engebeli bir koşudur. Her an bir şeye takılıp düşebiliriz. Ölünceye kadar kulluğa devam etmek gerekir. “Ölünceye kadar Rabbine ibadet et.” (Hicr 15/99)
.