ANASAYFA

FORUM

UNUTULMAYANLAR

ZİYARETCİLER

AİLE

SERBEST KÜRSÜ

MEZHEP

İSLAMİ KONULAR

KLİP / MUZİK

RESİMLER


   
  FECR - Kur`an iklimine özlem..
  21- KEŞF (Perdelerin Açılması) 22- SEZGİ (Feraset)
 

21- KEŞF (Perdelerin Açılması) 

MÜRİT- İlham ve keşif yoluyla elde edilen bir hakikat bilgisi vardır. İşte ilm-i ledün odur. Bu, fikrî, zihnî ve de düşünce temrinleriyle[1] elde edi­len bir bilgi türü değildir, Allah tarafın­dandır[2].

BAYINDIR- Ayette “Ona, kendi katımız­dan bir ilim öğretmiş­tik.” (Kehf 18/65) bu­yrulu­yor. Burada öğ­retmeden bahsedilmek­tedir. Halbuki ilham ve keşf birer ilim öğ­renme yolu değildir.

MÜRİT- Keşf sözlükte perdenin açılması de­mektir. Tasavvuf terimi olarak perdelerin ar­kasına gizlenmiş manalara ve olayların arka­sındaki ger­çeklere ulaşmak anla­mında kullanılır.

Kur'an'da insanın gözünden gaflet perdesi kal­kıp basiretle kâinata baktığında çok ince bazı sır­lara aşina olabileceğine işaret edilmiştir:

 And olsun sen bunun böyle olacağını bekle­mi­yor­dun. Senin perdeni aç­tık. Artık bugün gö­zün keskindir.” (Kaf, 50/22)

Yani artık ilahi incelikleri görebilecek basirete sahipsin, denmiş oluyor[3].

BAYINDIR- Bu âyetin sizin ifade ettiğiniz mana ile bir ilgisi yoktur. Eğer âyetin öncesi ve son­rası okunursa bunun yalnızca ahi­retle ilgili olduğu açıkça anlaşılır. Ayetlerin meali şöyledir:

Artık sura üfürülmüştür. İşte bugün tehdidin gerçekleşe­ceği gündür.

Herkes yanında, biri kılavuz öteki şahit, iki melekle bir­likte gel­miştir.

An dolsun sen bunun böyle ola­cağını bek­lemi­yordun. Senin perdeni açtık. Ar­tık bugün gözün kes­kindir.

Yoldaşı, işte benim yanımdaki hazırdır diye­cek.

 Atın cehenneme şu dik kafalı tanımazların hepsini,

İyiliğe karşı duran, gemi azıya alan, işkiller içinde kıvra­nan şu tanı­mazları atın.

Allah ile beraber başka bir tanrı daha edinen var ya, onu da en ağır azaba atın. (Kaf 50/20-26)

Bakın, işte âyetin sizin dediğiniz mana ile hiçbir ilgisi yoktur. Bu âyet  tamamen ahiretle ilgilidir.

Ortada çok açık âyet ve hadis­ler varken onlara gözlerinizi kapıyor, konuyla ilgisi olmayan âyetlerden hüküm çıkarmaya çalışıyorsunuz.

 

22- SEZGİ (Feraset)

MÜRİT- Yukarıda bir hadis-i kudsî geçmişti; onu niye atladın? Allah Teâlâ buyuruyor ki; "... O abid ve zahid kulumu sevdiğim zaman onun gören gözü, işiten kulağı, söyleyen dili, tutan eli, yürü­yen ayağı olurum; benimle görür, be­nimle işitir, benimle söyler, benimle tutar, be­nimle yürür" 

Sonra öyleleri var ki, kimsenin fark edemediği şeyleri fark edebiliyor, kişinin aklından ve için­den neler geçtiğini doğruya yakın biçimde bi­lebiliyor. Peki bu nedir?

BAYINDIR- Bu ferasettir. Ferâset, ayrıntı­lara bakarak  bir görüş, tahmin ve kavrayışla doğ­ruyu yakalamak demektir[4].

Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem, “Müminin fe­rasetin­den çekinin, çünkü o Allah’ın nuruyla gö­rür[5].” buyur­muştur. Hadisi şu âyetlerle birlikte düşündüğümüzde konu iyice an­laşılabilir.

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنْ تَتَّقُوا اللَّهَ يَجْعَلْ لَكُمْ فُرْقَانًا وَيُكَفِّرْ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ (29)

29-“Ey inananlar, eğer Allah’tan sakınırsanız o  size doğruyu eğriden ayıracak bir güç verir, suçlarınızı örter ve sizi bağış­lar,Allah büyük lütuf sahibidir.” (Enfal 8/29)

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَآمِنُوا بِرَسُولِهِ يُؤْتِكُمْ كِفْلَيْنِ مِنْ رَحْمَتِهِ وَيَجْعَلْ لَكُمْ نُورًا تَمْشُونَ بِهِ وَيَغْفِرْ لَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ (28)

28-“Ey inananlar, Allah’tan sakının ve elçisine ina­nın ki, size rahmetinden iki pay versin, sizin için ışığında yürüye­ce­ğiniz bir nur yaratsın ve sizi bağış­lasın.Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir .” (Hadîd 57/28)

Bahsettiğiniz hadis-i kudsî[6] şöyledir:

Allah Teâlâ buyurdu ki: "Kulumun, farz kıl­dığım şeylerle bana yaklaşmasından iyisi yoktur. Kulum bana nafilelerle de yaklaşmaya devam eder. Öyle olur ki artık onu severim. Onu sevdim mi işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli ve yürüdüğü ayağı olurum. Benden isterse kesinkes veririm. Bana bir sığınsın, onu muhakkak korurum[7]."

Bu hadis-i kudsî yukarıdaki âyet­lerin bir açık­lamasıdır. Her mümin bu seviyeye ulaşa­bilir. Bu seviyeye ulaşanın feraseti artar. Ama hiç kimse Allah'a, elçisinden fazla yaklaşamaz. Kur'an'da elçilerin gaybı bileme­yeceği açıkça belirtilmiştir. Onlarda ilm-i ledün veya ilm-i bâtın denen şeyin olmadığını da daha önce gör­müştük.

Allah’ın emir ve ya­sakla­rına uyan kişi, emirlerin güzelliğini ve yasaklanan şeylerin kö­tü­lü­ğünü kavrar. Yaptıklarını şuurlu olarak yapar, iz­zetli ve şerefli olur. Her şeye helâller ve haramlar çerçeve­sinde bakacağı için kolay kolay kötü duruma düş­mez. İşte esas feraset bu­dur. Bu kişi öyle hale gelir ki, Allah'ın emrine aykırı şeylere ku­lağını ve gözünü kapar. Allah'ın istediği şeyleri tutar ve Allah'ın istediği tarafa yürür. “Müminin ferasetinden çe­kinin, çünkü o Allah’ın nuruyla görür.” hadis-i şeri­fini böyle an­lamalıdır.

Günahkâr Müslümanlar bunları görecek du­rumda değillerdir. Gü­nahtan zevk almaları, Allah’ın emirlerini yerine getirme­mekten sıkılmamaları bun­dandır.

Feraseti de gözümüzde büyütmememiz gerekir. Bir kişinin daha faziletli olması görüşü­nün daha doğru olduğu an­lamına gelmez. Sahabenin en faziletlisi Hz. Ebû Bekir’­dir. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sel­lem, bir konuda Hz. Ebû Bekir’in görüşünü tercih etmiş, daha sonra bunun yanlış oldu­ğu ortaya çıkmıştır.

Allah ondan razı olsun, Hz. Ömer  anla­tıyor: Bedir Savaşı'nda esirler alı­nınca Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem Hz. Ebû Bekir ve Ömer’e “Bu esirlerle ilgili görüşünüz nedir?” diye sordu. Hz. Ebû Bekir dedi ki “Ey Allah’ın Nebisi, bunlar amca oğullarımız ve soydaşlarımız­dır. Onlardan fidye almanı uygun gö­rüyo­rum; böylece kafirlere karşı güç­lenmiş oluruz. Belki Allah ileri­sinde onlara Müslüman olmayı nasip e­der.”

Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem “Senin görüşün nedir Hattaboğlu?” diye sordu. Dedim ki, “Hayır, vallahi ey Allah'ın Elçisi ben Ebû Bekir’in görüşüne katılmıyorum; benim gö­rü­şüm şudur: İzin ver onla­rın boyunlarını vura­lım. Akîl’i (kardeşi) Ali’ye bırak boynunu vur­sun, şu ak­ra­bamı da bana bırak boy­nunu vu­rayım. Çünkü bunlar küfrün liderleri ve ileri ge­lenleri­dir.”

Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem Ebû Bekir’in gö­rüşünü benimsedi, benim görü­şümü benim­semedi. Ertesi gün geldim bir de gör­düm ki Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ile Ebû Bekir otur­muş ağlıyorlar. Dedim ki, “Ey Allah'ın Elçisi! Söylesene, sen ve arkadaşın niçin ağlı­yorsunuz? Eğer ağ­lamaya değer görürsem ben de ağ­la­rım, ağlamaya değer görmezsem si­zinle ağlar gibi gözükürüm.”

Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Arkadaşlarının esirlerden fidye alın­ması yolunda bana sundukları görüşe ağlıyorum. Çünkü onlara aza­bın şu ağaçtan daha yakın bir şekilde geldiği bana gösterildi. Allahu Teâlâ şu âyeti in­dirdi

 Yeryüzünde düşma­nını ezme­dikçe bir elçinin esirler alması doğru olmaz. Siz geçici dünya malını istiyorsunuz. Halbuki, Allah öbür dünyayı dili­yor. Allah güçlüdür, hak­îmdir. Eğer daha ön­ceden Allah ta­ra­fından ve­rilmiş bir hüküm olmasaydı aldıklarınızdan ötürü size büyük bir azap dokunurdu. (Enfal 8/67-68)[8]

 

Demek ki, olayların arkasındaki gerçeği Hz. Muhammed de Hz. Ebu Bekir de görememiştir. Çünkü bunların her ikisi de in­sandır ve fazi­letli ol­maları yanılmalarına engel değildir.

Bilgisi ve fazi­leti ne olursa olsun her­kesin yanı­labileceği düşüncesi her gö­rü­şün eleştirilebilmesi yolunu aç­mıştır.

Durum açıkça meydanda iken siz çok aşırı gi­diyor, Hz. Hızır gibi olayların arka planını gö­rebil­diğinizi ve size yapılan itirazın Hz. Musa’nın Hz. Hızır’a itirazları gibi olayların ar­kasındaki gerçekleri görememekten kaynaklan­dığını, hiçbir bilgi ve belgeye dayanmadan id­dia edip duruyorsu­nuz. Bu batıl düşünceleri ne za­man ter­k ede­ceksiniz?    


[1]- Temrin, alıştırma anlamındadır.

[2]- Bkz. Hasan Kamil YILMAZ, Ledün İlmi ve Keşf, Altınoluk Dergisi, Sayı 105, Ka­sım 1994, İstanbul, s.31. 

[3]- Bkz. Hasan Kamil YILMAZ, Ledün İlmi ve Keşf, Altınoluk Dergisi, Sayı 105, Ka­sım 1994, İstanbul, s.31. 

[4]- Mütercim Asım, Kamus Tercümesi. Kelime Arapça’da  firâset diye seslendirilir.

[5]- Tirmizî, Hicr suresinin tefsiri, 6.

[6]-  Hadis-i kudsî, Kur'an'da olmayan ama Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin bize, "Allah şöyle buyurdu." diye bildirdiği sözdür.

[7]-  Buhârî, Rikâk, 38.

[8]- Müslim, Cihad, 58.






Kalbimizden geçenleri kim bilir ?

 
 
  Bugün 42 ziyaretçi bizimle..  
 
Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden