MÜRİT- İlham ve keşif yoluyla elde edilen bir hakikat bilgisi vardır. İşte ilm-i ledün odur. Bu, fikrî, zihnî ve de düşünce temrinleriyle[1] elde edilen bir bilgi türü değildir, Allah tarafındandır[2].
BAYINDIR- Ayette “Ona, kendi katımızdan bir ilim öğretmiştik.” (Kehf 18/65) buyruluyor. Burada öğretmeden bahsedilmektedir. Halbuki ilham ve keşf birer ilim öğrenme yolu değildir.
MÜRİT- Keşf sözlükte perdenin açılması demektir. Tasavvuf terimi olarak perdelerin arkasına gizlenmiş manalara ve olayların arkasındaki gerçeklere ulaşmak anlamında kullanılır.
Kur'an'da insanın gözünden gaflet perdesi kalkıp basiretle kâinata baktığında çok ince bazı sırlara aşina olabileceğine işaret edilmiştir:
“And olsun sen bunun böyle olacağını beklemiyordun. Senin perdeni açtık. Artık bugün gözün keskindir.” (Kaf, 50/22)
Yani artık ilahi incelikleri görebilecek basirete sahipsin, denmiş oluyor[3].
BAYINDIR- Bu âyetin sizin ifade ettiğiniz mana ile bir ilgisi yoktur. Eğer âyetin öncesi ve sonrası okunursa bunun yalnızca ahiretle ilgili olduğu açıkça anlaşılır. Ayetlerin meali şöyledir:
“Artık sura üfürülmüştür. İşte bugün tehdidin gerçekleşeceği gündür.
Herkes yanında, biri kılavuz öteki şahit, iki melekle birlikte gelmiştir.
An dolsun sen bunun böyle olacağını beklemiyordun. Senin perdeni açtık. Artık bugün gözün keskindir.
Yoldaşı, işte benim yanımdaki hazırdır diyecek.
Atın cehenneme şu dik kafalı tanımazların hepsini,
İyiliğe karşı duran, gemi azıya alan, işkiller içinde kıvranan şu tanımazları atın.
Allah ile beraber başka bir tanrı daha edinen var ya, onu da en ağır azaba atın.” (Kaf 50/20-26)
Bakın, işte âyetin sizin dediğiniz mana ile hiçbir ilgisi yoktur. Bu âyettamamen ahiretle ilgilidir.
Ortada çok açık âyet ve hadisler varken onlara gözlerinizi kapıyor, konuyla ilgisi olmayan âyetlerden hüküm çıkarmaya çalışıyorsunuz.
MÜRİT- Yukarıda bir hadis-i kudsî geçmişti; onu niye atladın? Allah Teâlâ buyuruyor ki; "... O abid ve zahid kulumu sevdiğim zaman onun gören gözü, işiten kulağı, söyleyen dili, tutan eli, yürüyen ayağı olurum; benimle görür, benimle işitir, benimle söyler, benimle tutar, benimle yürür"
Sonra öyleleri var ki, kimsenin fark edemediği şeyleri fark edebiliyor, kişinin aklından ve içinden neler geçtiğini doğruya yakın biçimde bilebiliyor. Peki bu nedir?
BAYINDIR- Bu ferasettir. Ferâset, ayrıntılara bakarakbir görüş, tahmin ve kavrayışla doğruyu yakalamak demektir[4].
Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem, “Müminin ferasetinden çekinin, çünkü o Allah’ın nuruyla görür[5].” buyurmuştur. Hadisi şu âyetlerle birlikte düşündüğümüzde konu iyice anlaşılabilir.
29-“Ey inananlar, eğer Allah’tan sakınırsanız o size doğruyu eğriden ayıracak bir güç verir, suçlarınızı örter ve sizi bağışlar,Allah büyük lütuf sahibidir.” (Enfal 8/29)
28-“Ey inananlar, Allah’tan sakının ve elçisine inanın ki, size rahmetinden iki pay versin, sizin için ışığında yürüyeceğiniz bir nur yaratsın ve sizi bağışlasın.Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir .” (Hadîd 57/28)
Allah Teâlâ buyurdu ki: "Kulumun, farz kıldığım şeylerle bana yaklaşmasından iyisi yoktur. Kulum bana nafilelerle de yaklaşmaya devam eder. Öyle olur ki artık onu severim. Onu sevdim mi işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli ve yürüdüğü ayağı olurum. Benden isterse kesinkes veririm. Bana bir sığınsın, onu muhakkak korurum[7]."
Bu hadis-i kudsî yukarıdaki âyetlerin bir açıklamasıdır. Her mümin bu seviyeye ulaşabilir. Bu seviyeye ulaşanın feraseti artar. Ama hiç kimse Allah'a, elçisinden fazla yaklaşamaz. Kur'an'da elçilerin gaybı bilemeyeceği açıkça belirtilmiştir. Onlarda ilm-i ledün veya ilm-i bâtın denen şeyin olmadığını da daha önce görmüştük.
Allah’ın emir ve yasaklarına uyan kişi, emirlerin güzelliğini ve yasaklanan şeylerin kötülüğünü kavrar. Yaptıklarını şuurlu olarak yapar, izzetli ve şerefli olur. Her şeye helâller ve haramlar çerçevesinde bakacağı için kolay kolay kötü duruma düşmez. İşte esas feraset budur. Bu kişi öyle hale gelir ki, Allah'ın emrine aykırı şeylere kulağını ve gözünü kapar. Allah'ın istediği şeyleri tutar ve Allah'ın istediği tarafa yürür. “Müminin ferasetinden çekinin, çünkü o Allah’ın nuruyla görür.” hadis-i şerifini böyle anlamalıdır.
Günahkâr Müslümanlar bunları görecek durumda değillerdir. Günahtan zevk almaları, Allah’ın emirlerini yerine getirmemekten sıkılmamaları bundandır.
Feraseti de gözümüzde büyütmememiz gerekir. Bir kişinin daha faziletli olması görüşünün daha doğru olduğu anlamına gelmez. Sahabenin en faziletlisi Hz. Ebû Bekir’dir. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem, bir konuda Hz. Ebû Bekir’in görüşünü tercih etmiş, daha sonra bunun yanlış olduğu ortaya çıkmıştır.
Allah ondan razı olsun, Hz. Ömeranlatıyor: Bedir Savaşı'nda esirler alınınca Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem Hz. Ebû Bekir ve Ömer’e “Bu esirlerle ilgili görüşünüz nedir?” diye sordu. Hz. Ebû Bekir dedi ki “Ey Allah’ın Nebisi, bunlar amca oğullarımız ve soydaşlarımızdır. Onlardan fidye almanı uygun görüyorum; böylece kafirlere karşı güçlenmiş oluruz. Belki Allah ilerisinde onlara Müslüman olmayı nasip eder.”
Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem “Senin görüşün nedir Hattaboğlu?” diye sordu. Dedim ki, “Hayır, vallahi ey Allah'ın Elçisi ben Ebû Bekir’in görüşüne katılmıyorum; benim görüşüm şudur: İzin ver onların boyunlarını vuralım. Akîl’i (kardeşi) Ali’ye bırak boynunu vursun, şu akrabamı da bana bırak boynunu vurayım. Çünkü bunlar küfrün liderleri ve ileri gelenleridir.”
Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem Ebû Bekir’in görüşünü benimsedi, benim görüşümü benimsemedi. Ertesi gün geldim bir de gördüm ki Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ile Ebû Bekir oturmuş ağlıyorlar. Dedim ki, “Ey Allah'ın Elçisi! Söylesene, sen ve arkadaşın niçin ağlıyorsunuz? Eğer ağlamaya değer görürsem ben de ağlarım, ağlamaya değer görmezsem sizinle ağlar gibi gözükürüm.”
Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Arkadaşlarının esirlerden fidye alınması yolunda bana sundukları görüşe ağlıyorum. Çünkü onlara azabın şu ağaçtan daha yakın bir şekilde geldiği bana gösterildi. Allahu Teâlâ şu âyeti indirdi
“Yeryüzünde düşmanını ezmedikçe bir elçinin esirler alması doğru olmaz. Siz geçici dünya malını istiyorsunuz. Halbuki, Allah öbür dünyayı diliyor. Allah güçlüdür, hakîmdir. Eğer daha önceden Allah tarafından verilmiş bir hüküm olmasaydı aldıklarınızdan ötürü size büyük bir azap dokunurdu.” (Enfal 8/67-68)[8]
Demek ki, olayların arkasındaki gerçeği Hz. Muhammed de Hz. Ebu Bekir de görememiştir. Çünkü bunların her ikisi de insandır ve faziletli olmaları yanılmalarına engel değildir.
Bilgisi ve fazileti ne olursa olsun herkesin yanılabileceği düşüncesi her görüşün eleştirilebilmesi yolunu açmıştır.
Durum açıkça meydanda iken siz çok aşırı gidiyor, Hz. Hızır gibi olayların arka planını görebildiğinizi ve size yapılan itirazın Hz. Musa’nın Hz. Hızır’a itirazları gibi olayların arkasındaki gerçekleri görememekten kaynaklandığını, hiçbir bilgi ve belgeye dayanmadan iddia edip duruyorsunuz. Bu batıl düşünceleri ne zaman terk edeceksiniz?