Şirk, Allah'a ait bazı özellikleri kimi varlıklarda da görerek, onları bu özelliklerde Allah ile ortak saymaktır. Buna inanan, öncelikle onları Allah'a yakın bilir ve Allah ile birlikte onlara da köle olur. Çünkü Allah'a, bunların aracılığı ile yaklaşabileceğine ve isteklerini ona ulaştırabileceğine inanır. O Allah'ı bir kral, bunları da onun yakınları gibi görür.
MÜRİT- Bizim yaptığımızın nesi şirk? Sen esas onu anlat.
BAYINDIR- Bakın, “İbadet” sözlükte taat anlamına gelir. Taat boyun eğmek demektir, daha çok “emre uymak ve izinden gitmek.” anlamında kullanılır. Türkçe’de buna kulluk denir.
Abd kul, yani köle anlamına gelir.
İnsanlar, güçlerinin yettiğini kendilerine köle etmeğe, güç yetiremediklerine de köle olmağa yatkındırlar. Krallar halkı, kendi köleleri gibi görmek istemişler, kayıtsız şartsız boyun eğdirmeğe çalışmışlardır. Kur’an’da bunun örnekleri vardır:
Firavun halkı toplamış ve şöyle haykırmıştı: "Sizin en yüce rabbiniz benim" (Naziât 79/23-24)
Rab sahip demektir. Araplar kölenin sahibine rab derler. Biz de efendi deriz. Allah’tan başkasına köle olmayı reddedenler, Allah’tan başkasının kendi rableri ve efendileri olmasını da kabul etmezler. Dikkat ederseniz efendi kelimesi tarikatlarda sıkça kullanılır.
Krallar siyasi ve askeri güçlerini kullanarak, zenginler paralarını, kimileri de dini kullanarak insanları kendilerine kul ederler. Dini kullananlar bunların en kötüsüdür. Çünkü insanlar bunlara kulluk etmeyi Allah'a kulluğun bir parçası sayarlar.
Siz Allah ile birlikte şeyhinize de köle oluyorsunuz. Rabıta sırasında şeyhinizin ruhaniyeti karşısında boyun eğiyorsunuz. Halbuki, Fatiha suresinde "Yalnız sana köle oluruz" diye Allah'a söz veriyoruz.
MÜRİT- Kendine kulluk edilmesini isteyen şeyh var mı?
BAYINDIR- Önceki açıklamalar yeterli olmadı herhalde. Şeyhe tam bağlanmak, ona rabıta etmek, kalple ondan yardım istemek ve ona asla itiraz etmemek gerektiğini söylemiştiniz. Hatta şeyhin önünde mürit, gassalın (ölü yıkayıcısının) önündeki meyyit (ölü) gibi olmalıdır, demiştiniz. Bu köleliğin son noktası değil midir? Bundan ileri bir kölelik düşünülebilir mi? Allah’ın istediği, insanın yalnız kendine köle olması ve bu şekilde hürriyetin doruğuna ulaşmasıdır.
Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kölelik edin ki, korunabilesiniz. (Bakara 2/21)
Hz. Muhammed de Allah'ın kölesidir. Kelime-i şehadet getirirke “ Ben tanıklık ederim ki, Muhammed onun kölesi ve elçisidir.” deriz. Ona bundan başka bir makam vermek Hrıstiyanlara benzemek olur. Onlar Hz. İsa’ya Allah’ın oğlu demiş, onu Allah’a halef kılmış, ona ibadet etmeye ve ondan yardım dilemeye başlamışlardır. Sanki hâşâ! baba emekli olmuş da oğul onun yerine oturtulmuş gibidir.
Bu sebeple ibadet etmiş olmak için puta secde eder gibi şeyhe secde etmek gerekmez.
MÜRİT- Bir de istiâne vardı.
BAYINDIR- Gelelim istianeye: İstiane, yardım istemek demektir. Fatiha suresini her okuyuşumuzda “iyyâke nestaîn deriz. Yani "Allah'ım yalnız senden yardım isteriz” demektir. Bu konu daha önce anlatılmıştı. Burada Şeyh Efendinin bir sözünü tekrarlamak yerinde olur. Şöyle demişti:
"Siz ne derseniz deyin, biz Allah ile kullar arasında evliyâullahın ve meşâyih-i izâm hazerâtının ruhlarının vasıta olduğuna inanırız. Onların ruhaniyetinden istimdâd eder, istiânede bulunuruz."
Evliyanın ruhundan istianede bulunduğunuza göre sizin “iyyâke nestaîn, = yalnız senden yardım isteriz” demeye hakkınız kalır mı?
Bir de rabıta yaparak şeyhin ruhaniyetiyle beraber, suretini kalp gözünün önüne getirip hayal etmeniz ve kalple ondan yardım istemeniz var ya, işte o zaman tevhitle ilginiz kesilir. Çünkü bu, olsa olsa şeyhe ibadetin bir parçası olur.
Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem “Dua ibadetin özüdür.” demiyor mu?
O, bir de, şöyle buyurmuştur: “Dua ibadetin ta kendisidir.”
Puta tapanlar ibadeti, putun rızasını kazanmak ve dualarının kabulünü sağlamak için yaparlardı.
Bir çok âyette müşriklerin, Allah’tan başkasına dua ettikleri” anlatılır. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve selleme verdiği bir emirde Allah Teâlâ şöyle buyurur:
قُلْ إِنَّمَا أَدْعُو رَبِّي وَلَا أُشْرِكُ بِهِ أَحَدًا (20)
20-“De ki: Ben yalnızca Rabbime dua ederim. Ona hiçbir şeyi ortak koşmam.” (Cin 72/20)
İbn Abbas şöyle demiştir: “Duanız imanınızdır.”
İnsanlar öteden beri en çok dua ve ibadet konusunda yanıldıkları için bütün elçilerin davetinin temelini bu iki husus oluşturmuştur.
Namaz, oruç, hac, zekat, helâller ve haramlarla ilgili çok az âyet olduğu halde Allah'tan başkasına ibadeti, darda kalınca başkasından manevi yardım beklemeyi şirk sayıp yasaklayan çok sayıda ayet vardır. Kur'an'ın hemen her sayfasında bu konu ile ilgili ayetler vardır.
"Darda kalmış kişi dua ettiği zaman onun yardımına kim yetişiyor da sıkıntıyı gideriyor ve sizi yeryüzünün hakimleri yapıyor? Allah ile beraber başka bir tanrı mı var? Ne kadar az düşünüyorsunuz." (Neml 27/62)