b-Ruhânîlerin hayatı
MÜRİT- Ben hâlâ tatmin olmuş değilim. Bildiğim kadarıyla beş çeşit hayat vardır.
Birincisi bizim hayatımızdır.
İkincisi Hz. Hızır ve İlyas aleyhimesselâmın hayatıdır. Bir vakitte pek çok yerde bulunabilirler. İsterlerse bizim gibi yerler, içerler.
Üçüncüsü Hz. İdris ve İsa aleyhimesselâmın hayatıdır. Bu, melek hayatı gibi nurani bir hayattır.
Dördüncüsü şehitlerin hayatıdır.
Beşincisi kabirdekilerin hayatıdır.
Şehitler hayatlarını Allah yolunda feda ettikleri için Allah da onlara berzah aleminde, dünya hayatına benzer, fakat kedersiz, zahmetsiz bir hayat ihsan eder. Onlar kendilerini ölmüş bilmez, daha iyi bir yere gitmiş bilirler. Çok mutlu olurlar. İşte şehitlerin efendisi olan Hz. Hamza da böyle bir hayat yaşamaktadır. Kendine sığınan insanları koruması, dünya ile ilgili işlerini görmesi ve gördürmesi mümkün olabilir.
BAYINDIR- Allah yolunda öldürülmüş olanların aslında diri oldukları doğru, ama Allah Teâlâ, " Siz onu anlayamazsınız." dediği halde anladığınızı iddia etmeniz nasıl bağışlanabilir? Şehitlerle ilgili ayrı bir bölüm gelecektir.
Hz. Hamza'nın, kendine sığınanlara yardım edemeyeceği konusunda hâlâ şüpheniz varsa lütfen yukarıdaki âyetleri bir daha, yavaş yavaş ve düşünerek okuyun. Eğer inanıyorsanız böyle bir şeyi aklınızın ucundan bile geçiremezsiniz. O ayetlerden biri şöyledir:
"Allah’ın yakınından kendisine kıyâmet gününe kadar cevap veremeyecek kimseyi çağırandan daha sapık kimdir? Oysaki bunlar onların çağrısının farkında değillerdir.“ (Ahqâf 46/5)
MÜRİT- Bizim yaşadığımız hayat malum, onda bir ihtilaf yok. Şehitler konusu da anlaşıldı. Hayatın diğer üç çeşidi için ne diyeceksiniz?
BAYINDIR- Soruyu benim sormam gerekir. Siz, Hz. Hızır ve Hz. İlyas, Hz. İdris ve Hz. İsa aleyhimüsselâmın hâlâ hayatta olduklarını söylerken neye dayanıyorsunuz?
MÜRİT- Bunları ben uydurmuyorum. Bunları söyleyen zat, böyle bir hayatın varlığını keşif sahibi evliyanın tevatür derecesine varan gözlemine dayandırıyor.
BAYINDIR- Gayb ile ilgili bir konu, hiçbir ilmi değeri olmayan keşfe dayandırılamaz. Keşif konusu ayrıca gelecektir, ona girmiyorum. Adı geçen dört peygamberden yalnız Hz. İsa'nın durumunu biliyoruz. Onu da şu ayetten anlıyoruz.
“ ... İçlerinde bulunduğum sürece onları gözetiyordum. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeyi görüp gözetirsin.” (Mâide 5/117)
Burada Hz. İsa'nın vefat ettiği ve ümmetinden habersiz olduğu bildiriliyor. Artık onun için de bir hayat çeşidi hayal etmenin gereği yoktur.
Hz. İsa henüz hayatta iken Allah Teâlâ ona şöyle demişti: "Ey İsâ, ben seni vefat ettireceğim, seni bana yükselteceğim, seni inkar edenlerden temizleyeceğim..." (Al-i İmrân 3/55)
MÜRİT- Kabir hayatı konusunda ne diyeceksin?
BAYINDIR- Allah Teâlâ ölüm ile uykuyu aynı sayarak şöyle buyurur:
اَللَّهُ يَتَوَفَّى اْلاَنْفُسَ حِينَ مَوْتِهَا وَالَّتِي لَمْ تَمُتْ فِي مَنَامِهَا فَيُمْسِكُ الَّتِي قَضٰى عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ اْلاُخْرۤى اِلۤى اَجَلٍ مُسَمًّى اِنَّ فِي ذٰلِكَ َلاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ (42)
“Allah ölüm esnasında ruhları alır, ölmeyenlerinkini de uykuda alır. Ölümüne hükmettiğini tutar, ötekini belli bir vakte kadar salıverir. Doğrusu bunda düşünen kimseler için dersler vardır.” (Zümer 39/42)
Demek ki, Allah ölülerin ruhunu, belli bir yerde tutmaktadır. Bir ayet de şöyledir:
وَهُوَ الَّذِي يَتَوَفَّاكُمْ بِاللَّيْلِ وَيَعْلَمُ مَا جَرَحْتُمْ بِالنَّهَارِ ثُمَّ يَبْعَثُكُمْ فِيهِ لِيُقْضَى أَجَلٌ مُسَمًّى ثُمَّ إِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ ثُمَّ يُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ (60)
"Geceleyin sizi öldüren ve gündüzün ne yaptığınızı bilen odur. Sonra belirli süre doluncaya kadar gündüzün sizi kaldırır. Sonra dönüşünüz O'nadır, işlediklerinizi size bildirecektir. " (En'am 6/60)
Kıyâmetin kelime anlamı kalkıştır. Öldükten sonraki dirilme yataktan kalkışa, sura üflenmesi de kalk borusunun çalınmasına benzer.
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَإِذَا هُمْ مِنْ الْأَجْدَاثِ إِلَى رَبِّهِمْ يَنسِلُونَ (51)
قَالُوا يَاوَيْلَنَا مَنْ بَعَثَنَا مِنْ مَرْقَدِنَا هَذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمَانُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ (52)
51- Sura üflenmiştir. İşte o zaman kabirlerinden Rablerine doğru koşup giderler.
52-Yazık oldu bize! Bizi yattığımız yerden kim kaldırdı? diyeceklerdir Onlara: "İşte Rahman olan Allah'ın vadettiği budur, peygamberler doğru söylemişlerdi" denir.." (Yasin 36/51-52)
Kur'an'a göre ölüm bir uyku, kabir bir uyuma yeri, öldükten sonra dirilme de uykudan uyanmadan başka bir şey değildir. Hadis-i şeriflerde belirtilen kabir azabı da uykuda görülen kötü rüyalar gibi olmalıdır.
Uyuyan kişi, uykuda ne kadar zaman geçtiğini bilemez. Ölü de aynıdır. Nitekim Kur'an'da biri ölü, diğeri uyuyanla ilgili iki örnek vardır.
Ashab-ı Kehf mağarada 309 yıl uyumuştu. Bu konuda Allah Teâlâ şöyle buyurur:
"Birbirlerine sorsunlar diye onları uyandırdık. İçlerinden biri: "Ne kadar kaldınız?" diye sordu. "Bir gün, belki de daha az kaldık" dediler." (Kehf 18/19)
Ölümle ilgili âyet de şudur:
"Şuna da bakmaz mısın? O, tavanları çökmüş, duvarları üzerlerine yıkılmış bir kente uğradı da "Allah burayı ölümünden sonra nasıl diriltecek?" dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra kaldırdı ve "Ne kadar kaldın?" diye sordu, o da "Bir gün, belki de bir günden az kaldım." dedi. Allah buyurdu ki; "Yok, tam yüz yıl kaldın. Şimdi yiyeceğine ve içeceğine bak, bozulmamışlar bile. Bir de şu eşeğine bak. Seni insanlara bir ibret yapalım diye bunu yaptık. Kemiklere bak, onları nasıl birleştirecek, sonra onlara et giydireceğiz." Bunlar apaçık belli olunca şöyle dedi; "Ben artık anladım ki, Allah'ın gücü gerçekten her şeye yeter." (Bakara 2/259)
Yüz sene ölü kalıp dirilen ile 309 sene uykuda kalanlar orada, "Bir gün veya bir günden az." kaldıklarını sanıyorlar.
İşte kabir hayatını anlamak isteyenler bu âyetlerden ders alabilirler.
Uyuyan kişi, vücudundan nasıl habersizse ölü de habersizdir. Uyuyanın ruhu gelip tekrar aynı bedene gireceği için beden diri kalıyor. Ölenin ruhu geri dönmeyeceğinden beden ölüyor. Ahirette yeniden yaratılan bedene gelen ruh kendini uykudan uyanmış gibi hissediyor ve "Bizi yattığımız yerden kim kaldırdı?" (Yasin 36/51-52) diyor. Beden toprakta çürümüş, yeniden yaratılmış, ama o bunun farkında değil. O, uyuyup uyandığını zannediyor. Aradan geçen zamanın da farkında değil. İşte ölüm bize bir uyku kadar, kıyâmet de uykudan uyanmak kadar yakındır.
Uyku, hayatta bir kesinti değil, süreklilik için zorunlu bir dinlenmedir. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem şu sözüyle tekrar dirilişin de dünya hayatının devamı gibi olacağını bildiriyor:
"Her kul, ne üzere öldüyse o şekilde diriltilir."
Veda Haccı'nda birisi bineğinden düşmüş boynu kırılmıştı. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki, onu su ve sidr ile yıkayın, iki parça bez içinde kefenleyin, koku sürmeyin ve başını örtmeyin. Çünkü kıyâmet günü telbiye getirir durumda kaldırılacaktır."
Bu hadis gerçekten düşündürücüdür. Burada o şahsın ölümü ihramlı bir hacının uyuması gibi sayılmıştır. İhramlı koku sürünmez, uyurken başını örtmez. Uykudan kalkınca telbiye getirir.
MÜRİT- O zaman kabrin cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukur olmasını nasıl izah edebiliriz?
BAYINDIR- Bunlar rüyaya benzetilebilir. Güzel rüya gören onun hiç bitmemesini ister. Sıkıntılı rüya görenler de uyanınca iyi ki, rüyaymış diye şükrederler. Doğrusunu Allah bilir.