3. ŞÜKÜRLÜ RAMAZAN
Ramazanın öyle pek de fazla dillendirilmeyen bambaşka bir özelliği daha vardır. Ramazan, oruç ve Kur’an ayı olmasının yanı sıra aynı zamanda bir şükür ayıdır. Oruç ayetlerinin devamında Allah Teala şöyle buyuruyor:
“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır (...) Allah size kolaylık diliyor, zorluk dilemiyor. Bir de o sayıyı tamamlamanızı ve size gösterdiği doğru yol üzere kendisini yüceltmenizi istiyor. Umulur ki, şükredesiniz!"(Bakara, 2/185)
Şükür, teşekkürdür. Kadir kıymet bilmek, kul olduğunu hatırlamaktır. Aciz olduğunun, Allah karşısında veren el değil alan el olduğunun, rızka muhtaç olduğunun farkına varmaktır. Bir ramazana daha ulaştırdığı için, bir kez daha fırsat verdiği için, bu sevinci bir kez daha yaşattığı için Allah’a teşekkürün ifadesidir.
Ramazanın, orucun bir başka hedefidir şükür. Bir sevincin dışa vurumudur. Ramazan gibi bir nimete gark olan mümine yakışan bir teşekkürdür.
İnsan nasıl ibadetle emrolunmuşsa aynı şekilde şükretmekle de emrolunmuştur:
“Hayır! Yalnız Allah'a kulluk et ve şükredenlerden ol.” (Zümer, 39/66)
Fakat maalesef bu emri çok az insan yerine getirmektedir.
“…Allah, insanlara çok ihsanda bulunmuştur, lâkin insanların çoğu şükretmezler.” (Yunus, 10/60; Neml, 27/73)
Şükrün zıddı, küfrân-ı nimettir. Yani nankörlük etmek, görmezlikten gelmektir. Allah’a şükretmeyen, ona nankörlük ediyor demektir.
“Şüphesiz biz insana doğru yolu gösterdik. Bundan sonra ister şükredici olsun ister nankör.” (İnsan, 76/3)
“Artık Beni anın, Ben de sizi anayım; Bana şükredin, nankörlük etmeyin.” (Bakara, 2/152)
Kul şükrettiğinde Allah bundan hoşnut olur, kuluna verdiği nimetleri daha da artırır. Fakat nankörlüğün cezası da çok kötüdür:
“…Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artıracağım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir!...” (İbrahim, 14/7)
“Eğer nankörlük edecek olursanız bilin ki Allah sizden müstağnidir, hiç kimseye ve hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, ama kullarının inkâra sapmalarına razı olmaz. Eğer şükrederseniz, bundan da hoşnut olur…” (Zümer, 39/7)
“Siz şükredip iman ettikten sonra Allah ne diye sizi cezalandırsın ki? Allah şükredenlerin mükâfatlarını bol bol verir ve her şeyi hakkıyla bilir.” (Nisa, 4/147)
Şükretmeyen insan, şeytanın hesabına çalışan insandır. Zira şeytan, Allah’ın huzurundan kovulduğu ve kıyamete kadar yaşama izni aldığı vakit Allah’a şöyle demişti:
«Öyle ise» dedi, «Sen beni azgınlığa mahkûm ettiğin için, ben de onları gözetlemek üzere Senin doğru yolunun üzerinde pusu kurup oturacağım.» «Sonra onların gâh önlerinden, gâh arkalarından, gâh sağlarından, gâh sollarından sokulacağım, vesvese verip pusu kuracağım, onların birçoğunu şükreden kullar olarak bulamayacaksın!» (A’raf, 7/16–17)
İşte Ramazan şükretmeyenlere, edemeyenlere yepyeni bir fırsat. Allah şükredelim diye çeşit çeşit nimetlerin yanı sıra bizlere bir de Ramazan nimetini bahşetmiş. Öyleyse bu Ramazan diğer ramazanlardan bu yönüyle de farklı olmalı. Kur’an’la birlikte şükre de hayatımızda gerekli yeri verdiğimizde takvâlı kullardan olmaya bir adım daha yaklaşmış oluruz.
4. DUALI RAMAZAN
Oruç ve ahkâmı ile ilgili 4 ayetin (Bakara 183, 184, 185 ve 187. ayetler) arasına serpiştirilen dua ile ilgili şu ayetin anlamına dikkat etmek gerekir:
"Kullarım sana beni sorarlarsa, ben yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına karşılık veririm. Onlar da bana karşılık versinler. Bana güvensinler. Böylece olgunlaşırlar." (Bakara, 2/186)
Anlaşılıyor ki oruç ile dua arasında sımsıkı bir ilişki bulunmaktadır. Hazır oruçluyuz, Kur’an’ımızı okuyor, şükrümüzü de ifa ediyoruz. Yani yukarıdaki ayette Allah’ın bizlerden istediği gibi biz ona “karşılık veriyor”, onun istediklerini yapıyoruz. Aynı zamanda şeksiz şüphesiz bir şekilde Ona “güveniyoruz”. O halde sıra bizde: Açalım ellerimizi, Ondan isteyelim. Biz de Ondan karşılık bekleyelim. Ona yalvara yalvara, için için dua edelim. Onun istediği gibi:
“Rabbinize yalvara yalvara ve gizlice dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez.” (A’raf, 7/55)
Duanın samimiyeti, onun gizliliğinde saklıdır. Buna çok dikkat etmek gerekir. Ebû Musâ (radıyallâhu anh) anlatıyor:
"Bir sefere (Hayber Seferi) çıkmıştık. Halk (yolda, bir ara) yüksek sesle tekbir getirmeye başladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) müdahele ederek:
"Nefislerinize karşı merhametli olun. Zira sizler, sağır birisine hitap etmiyorsunuz, muhatabınız gaip de değil. Sizler gören, işiten, (nerede olursanız olun) sizinle olan bir Zat’a, Allah'a hitap ediyorsunuz. Dua ettiğiniz Zât, her birinize, bineğinin boynundan daha yakındır" dedi." (Buhârî, Daavât 50, 67, Cihâd 131, Meğâzî 38, Kader 7, Tevhîd 9; Müslim, Zikr 44; Tirmizî, Daavât 3, 59; Ebû Dâvud, Salât 361.)
İftar edene kadar oruçlunun duasının reddedilmeyecek dualar arasında olduğunu Peygamberimiz de müjdelemiştir. (Tirmizi, Daavât, 146) Demek ki dua da yukarıda sayılan takvâ, Kur’an ve şükür gibi kaçırılmayacak fırsatlardan bir diğeri. Ramazanda bir daha bu fırsatı bulamayacakmışçasına bol bol dua etmeliyiz.
Buraya kadar yazılanları kısaca özetleyecek olursak: Ramazan sadece aç kalmaktan ibaret değildir. Ramazan kişiye bir şeyler kazandırmak için vardır. Bunlardan ilki takvâdır. Kişi oruçlu iken kendisini her türlü kötülüğe karşı koymanın mücadelesi vermelidir. “Sade müslümanı” “muttakî Müslüman” yapmaktır orucun gayesi. Dolayısıyla bu bilinçle tutulmalıdır oruç.
İkinci olarak Kur’an’la ilişkiler gözden geçirilmeli, zaaflar varsa giderilmelidir. Ramazanı ramazan yapan değer Kur’an, diğer zamanlardan daha çok yer tutmalı Müslümanın gündeminde. Bunun için sahur vakitleri biçilmiş kaftan olarak düşünülebilir. O vakitte hem beden dinlenmiş, hem de zihin berraklaşmış olur. Tam vaktidir Kur’an’la baş başa kalmanın… Kesinlikle feda edilmemeli...
Ve şükür ile dua… Bu Ramazan bunlara da bolca yer vermeliyiz. Hem ne vaktimizi alır ne dilimizi yorar ne de işimize engel olur!
Sonuç olarak bambaşka, farklı bir Ramazan için, belki de son Ramazanımız için, artık hazırlanma vaktidir. Rabbimizin istediği şekilde bu huzuru yaşayanlara dünyada bayram, ahirette de cennet vardır.
Sehl İbn Sa'd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Cennette Reyyân denilen bir kapı vardır. Oradan sadece oruçlular girer. Oruçlular girdiler mi artık o kapı kapanır, kimse oradan giremez." (Buhari, Savm 4, Bed'ü'l- Halk 9; Müslim, Sıyâm 166, (1152); Nesâi, Sıyam 43; Tirmizi, Savm 55)
Cenab-ı Hakk bizlere ramazanı çok güzel bir şekilde ihya etmeyi, neticesinde de bayram yapmayı nasib etsin.
Yahya ŞENOL
08 Eylül 2007 Süleymaniye
Sonraki sayfa»»