ANASAYFA

FORUM

UNUTULMAYANLAR

ZİYARETCİLER

AİLE

SERBEST KÜRSÜ

MEZHEP

İSLAMİ KONULAR

KLİP / MUZİK

RESİMLER


   
  FECR - Kur`an iklimine özlem..
  KONU 12 : Kasten Ramazan orucunu yiyen bir kişi kefaret olarak 60 gün peş peşe oruç tutmak zorunda mıdır?
 

KONU 12 : Kasten Ramazan orucunu yiyen bir kişi kefaret olarak 60 gün peş peşe oruç tutmak zorunda mıdır?

 

Bu konudaki hadisler 

 

Evet! Tutmak zorundadır.

Ebu Hureyre “Adamın biri oruçlu olduğu halde hanımıyla cinsel ilişkiye girdiğini peygambere söyledi. Peygamberde kendisine azad edecek köle bulabilir misin dedi. Adam Hayır dedi. Tekrar Peygamber, ona Üst üste iki ay oruç tutabilir misin dedi. Adam yine Hayır dedi. Resullah tekrar adama Altmış fakiri doyurabilir misin dedi. Adam yine Hayır dedi. Peygamber kendisine oturmasını söyledi. Tam bu esnada oradan elinde hurma sepeti olan biri geldi. Resullah hanımıyla ilişkide bulunan adama şu sepettekileri al fakirlere dağıt dedi. Adamda benden fakiri yok dedi. Peygamberde ona “öyleyse al onu ailene yedir” dedi. [1] 

 

Hayır! Gününe gün tutmak gerekir.

 

Ebu Hureyre “…bir gün oruç tut ve Allah’tan af dile” [2]

Said İbn-i Müseyyeb “bozduğun günün yerine bir gün tut” [3]

Said İbn-i Müseyyeb, Ebu Hureyre’den “onun yerine bir gün oruç tut.” [4]

 

Bu konuda alimlerin ihtilafları 

 

Alimlerin bu konudaki görüşlerini kısaca aktaralım.

Alimler kefaretin sadece cinsel ilişkiyle mi, yoksa başka şeylerle mi gerekeceğini kıyasıya tartışmışlardır.

Kefaretin sadece cinsel ilişkiyle gerekeceğini söyleyenler yandaki Ebu Hureyre hadisine dayanmışlardır.

Kefaretin, yiyecekler içinde geçerli olduğunu söyleyenler ise, Darekutni’de geçen bir başka Ebu Hureyre rivayetine dayanarak görüşlerini savunmuşlardır.

Şafii ve Hanbeli mezhepleri, cinsel ilişkiye giren taraflardan biri olan kadının kefaret verip vermeyeceğinin de tartışmasını yapmayı ihmal etmemişlerdir. Bu konuda mezhep imamlarından birbirinin zıddı iki nakil bile gelmektedir. 

Yine alimlerimiz kefareti ödeme imkanı olmayandan düşüp düşmediğinin de tartışmasını yapmışlardır. 

Kefaretteki sıralamanın mutlak olup olmadığı da bir başka tartışma konusudur. Bu konuda da sıralamaya gerek yok diyen Malikilerle, diğerleri tartışmışlardır.

 

SONUÇ :

Hayır! Böyle bir şey yoktur.

Sünnetle hadisi birbirinden ayırt edemeyen ve çelişkiler içinde yüzüp duran bu zihniyet, mahiyetini anlamadığı sünneti inkar ettiğimi sanmakta ve beni “sünnet inkarcısı” diyerek suçlamaktadır. Halbuki, yukardan beri örneklerini açık ve net olarak göstermiş olduğumuz çelişkili rivayetlere itibar etmeyi kimsenin sünnete ittiba olarak değerlendirmesi mümkün değildir. Bu yaptığımız yalancı ravilerin, Kur’an’a zıt olan çelişkili rivayetlerinden yüz çevirip Allah’ın kitabına teslim olmaktır. Yani bu yaptığımız bir bakıma, hadisi inkar edip sünnete göre dini yaşamaktır. Ama tabii ki bunu gelenekçilerin anlamasını bekleyemeyiz. Dinin %95 inin hadislere bağlı olduğunu sanan gelenekçilerin, sünneti anlamadıkları gibi dinide anlamadıkları ortada… Kendilerine iftira atmak için ve dedikodularla insanları yıpratmak için harcadıkları zamanı ilim öğrenmeye harcamalarını tavsiye ediyorum.

Bu zihniyetin hadislere yaklaşımının keyfi olduğunu ve işlerine gelmediğinde kendi kurallarını bile görmezlikten geldiğini bu hadisle ispatlayalım. Şimdi alimlerin çoğunluğunun itibar edip delil olarak kullandığı Ebu Hureyre rivayetinde Ramazan orucunu niyet ettikten sonra kasıtlı olarak yiyenin köle azadı, iki ay üst üste oruç, altmış fakiri doyurma gibi bir kefaret ödemesi gerektiğinden bahsedilmiştir. Ülkemizde köle azadı da olmadığından sırasıyla 60 gün oruç kefareti olduğuna inanılmıştır. Bunun yanlış olduğunun delillerini maddeler halinde vermeye çalışalım.

Her şeyin açıklanmış olduğunu Kur’an-ı Kerim’de; oruçla ilgili hemen hemen bütün hükümler belirtilmiştir. [5]

Bu konuda tutulamayan günlerde güne gün tutulması gerektiği de açıklanmaktadır. Yine Kur’an’ın başka yerlerinde bazı kefaretlerden bahsedilmiştir. Ama bu kefaretlerin içinde kasten orucu yemenin kefareti yoktur. Kur’an’da açıklanmış olan kefaretlerin içinde 60 gün peşpeşe oruç tutmaktan bahsediliyor. Ama bu ceza, kasten oruç yiyene değil, zıhar yapana ve hataen adam öldürenedir.

Büyük ihtimalle hadis ravileri, gününe gün tutmayı az bularak oruç yiyene daha çok ceza vermeyi düşünmüş ve oruç yemeye mani olacağı maslahatıyla da bu rivayeti uydurmuştur. Yani orucun kefareti diye anlatılanın zıharın ve adam öldürmenin kefareti olduğunda şüphe yoktur. Kefaretlerde kıyas yapılmayacağı kaidesi bu rivayetin uydurulmasından daha sonra kaideleşmiş olduğundan bu rivayet bu kaideye de tamamen zıttır. Yine Ebu Hureyre’ye fatura edilen bir hadiste “Resullah Ramazan orucunu yiyene zıhar kefaretini emretmiştir” denilerek haklılığımız ispatlanmıştır. Bu açıklamalarımızı Hanefiler kabul etmeyerek “bunun delili kıyas değil, hadislerdir.” Demişlerdir. Ama aynı Hanefiler, bu rivayetin zıddı olan onlarca rivayeti görmemişlerdir. [6]  

 

Şimdi de olaya hadisler noktasından bakalım. Bakın burada hadislerin belirli bir zihniyet tarafından ne kadar kolay uydurulduğu da ortaya çıktı. Bu konuda Gerek Ebu Hureyre hadisi gerekse de Hz Aişe hadisi, birbirine çok yakın lafızlarla aktarılmıştır. Bu bize göre kurguyu yapanların aynı zihniyet olduğunu göstermektedir. Ayrıca bakın hadislere, Ebu Hureyre’den geldiği iddia olunan rivayetler tamamen çelişkili…. Yine Hz Aişe’den gelen iki rivayet de birbiriyle çelişkili… Örnek olarak Hz Aişe rivayetinde iki ay oruç tutmak diye bir şey yok… Bu konuda daha birçok rivayet var ve hepside birbiriyle çelişkili…

 Alimler Hz Aişe’den gelen ve iki ay oruçtan bahsetmeyen rivayeti muhtasar diye esas almamış.  Bazı alimlerde Hz Aişe’nin iyi aklında tutamadığından bahsetmiştir. [7] Aynı kurgudaki başka bir rivayette, Buhari’nin Tarihi, İbn-i Huzeyme’nin Sahihi ve Beyhaki’de geçmektedir. Bu rivayetlerde açıklanan kefaret ise; köle azadı ve 60 fakir doyurmadır. Alimlerimiz naklettikleri rivayetlerde bile, 60 gün peşpeşe oruç tutma kefaretinden bahsedilmemesine rağmen bunu sonraki nesillere aktarmayı sürdürmüşlerdir.  Aynı kurgudaki bir başka hadiste de iki ay oruç tutma yerine, bir deve kurban etme maddesini bulunmaktadır. [8]

Ebu Hureyre rivayetinde, 60 gün oruç tutması gerektiği söylenen aynı kişiye, Hz Aişe rivayetinde iki ay oruç tutmak ve köle azat etmek zikredilmemiştir.[9] Bu çelişkili rivayetlere itibar edilemeyeceği gün gibi ortadadır. Artık hiç kimse çıkıp ta böyle söyleyen sünneti inkar ediyor diye iftira atamaz. Çünkü kasten oruç yemekle kefaret olmaz kaza gerekir diyen birçok tabiun alimi vardır. Bizim ulaşabildiğimiz kadarıyla; Şa’bi, Said İbn-i Zübeyr, Nehai ve Katade’yi bunlara örnek verebiliriz.

Burada bir problem daha var Medine’n en fakiri denilerek adamın birinden bahsediliyor ve rivayet uyduruluyor. Özelliklede uydurmaların belirli sahabeler adına uydurulmasının sebeplerinin başında onların peygamberden sanra daha uzun süre yaşamış olmalarıdır. Enes, Hz Aişe, Ebu Hureyre, Abdullah İbn-i Abbas, Abdullah İbn-i Ömer …vb ilk aklımıza takılanlar. İşte bu sahabeler adına hadis uydurmak oldukça kolaydı. Çünkü hadis uydurucularının senedi gösterebilmek için bunların isimlerine ihtiyaçları vardı.

Burada bir problem daha var. O da peygamberin konuştuklarının (hadislerin) vahy olduğuna inanan ve ilgi ve alakası olmayan Necm suresinin 3 ve 4. ayetlerini de bu görüşüne delil olarak gösteren zihniyetin tutarsızlığının ortaya çıkmasıdır. Çünkü eğer bu rivayet esas alınırsa Hz Peygamberin kefaret konusunda içtihat etmiş olduğu ve keyfi bir şekilde onu değiştirebildiği ortaya çıkar. Bu ise mümkün değildir. Allah’ın rasulünü böyle davranmaktan tenzih ederiz.

Bu rivayet esas alındığında bile, 60 günlük peşpeşe oruç sabit kalamıyor. Ve düşüyor da düşüyor… Herkesin bildiği gibi oruç ibadeti zengine de fakire de farzdır. Ve bu yönüyle Hacc ve Zekattan ayrılmaktadır. Bunu esas alırsak fakir biri 60 gün oruç tutabilir, halbuki bu rivayette tutamıyor niçin? Peygamber tutabilir misin diyor adamda Hayır! Diyor ve oruç düşüyor. O zaman 60 gün orucu tutamam diyen herkesten bunun cezası düşmesi gerekmez mi? Alimlerimiz buna Hayır cevabı vermiş ve bunun o kişiye hass olduğunu söylemiştir. Bazıları da mensuh demiştir. Dikkat edin olmayan ceza kalıyor, kolaylıklar şahsa özel, mensuh …vb sözlerle kaldırılıyor. Yani alimlerimiz kendi naklettikleri rivayetlere bile itibar etmiyorlar.

 

Hem bu kefaret cinsel ilişkiye verilmiştir. Yeme içmeye de kıyas edilemez. Hanefilerden daha çok hadise itibar eden Şafiiler bu yüzden kıyas etmeyerek kefareti cinsel ilişkiyle sınırlı tutmuşlardır. Buda kasten yiyen ve içenin 60 gün oruç peşpeşe oruç tutmaları gerektiği konusundaki Hanefilerin görüşlerinin kıyastan başka bir şey olmadığını ispatlamaktadır. 

 

Benimle aynı görüşte olmayan ve kendilerini ilim ehlinden sayanlara bir sorum var. Onlar bu sorunun cevabını düşündüklerinde; hurafe merkezli anlayıştan Kur’an merkezli anlayışa geçebilmenin kapısını aralayacaklar ve bana da -kendilerini hurafelerden kurtarmaya vesile olduğum için- dua edeceklerdir.

 

Sorum şu; peygamberden gelen milyonlarca hadis rivayeti var. Bu rivayetlerin içinde, yemek içmekle-ki bu cinsel ilişkiden daha sıklıkla karşılaşılan bir durumdur- orucun bozulacağını ve 60 gün kefaret orucu tutulacağını belirten kaç hadis var? Varsa, İmam Şafii gibi hadis eksenli din anlayışını milletin başına bela eden bir hadisçi bu rivayeti niye kale almıyor da, cinsel ilişki dışındaki oruç bozmalarda kefaret olacağını söylemiyor? Hanefilerle, Şafiilerin bu ihtilafı sizce Peygamberin en yakınındaki sahabeler arasında da mı vardı, yoksa onlar arasında böyle bir ihtilaf yoktu da bu rivayetler yüzünden bu ihtilaflar mezhepler arasında mı çıktı? Hadi bakalım. Araştırın ne göreceksiniz?  


[1] -Buhari, Müslim,Muvatta,Ebu Davud, Tirmizi

[2] -Beyhaki

[3] -Muvatta  (Muvatta’da mürsel olarak nakledilmiş)

[4] -İbn-i Mace

[5] -Yüce Allah her şeyi açıkladığını beyan ettiği kitabında toplum içinde olma olasılığı % 0.1 olan zıharın kefaretini bile açıklarken orucun kefaretini açıklayamaz mıydı? Bu önemli meselenin açıklanmasını çürük ferdi rivayetlere mi bıraktı? Haşa!

[6] -Meşhur Hanefi alimlerinden İmam Kasani kefaretleri beşe madde halinde sınıflandırmış ve en üstede Ramazanda kasten yenilmiş olan orucun kefaretini de birinci sırada zikretmiş, diğer dördünü de arka arkaya sıralamış. Bunda ne var ki denilebilir. Bunda şu var. Meşhur alimlerimiz bile Kur’an’ın içeriğinden nerdeyse habersiz (veya mukallit olduklarından habersiz gibi) diğer dört kefaret Kur’an ayetlerinde açık ve net olarak açıklandığı halde, orucun kefaretinin Kur’an’da zikredilmemiş olması, onun hiç dikkatini çekmiyor. Yine Hanefilerden bir alim, Hanefi fukahası; “Kim Ramazan ayında orucunu bozarsa`onun üzerine zıhar yapan kimsenin üzerine lazım gelen şey (kefaret) gerekir. “ hadisi şerifini esas almıştır diyerek peygambere fatura ettiği bir hadisle orucun kefaretinin kıyasla zıharın kefaretinden çıkarıldığını ve bunun zaman içerisinde peygambere ve sahabelere fatura edildiğini ispatlamış olmaktadır.

Halbuki kefaretler konusunda kıyasın olmayacağını Ebu Hanife bile söylemektedir.  Hatta Ebu Hanife’nin İbrahim En Nehai bu cezanın dinin emri olmadığını açıklamıştır. Dikkat edilise cinsel ilişki için olduğu rivayetle aktarılan bu kefareti Hanefiler ve Malikiler diğer bazı bozma işinde de yürürlüğe sokarlar.  Diğer birçok rivayetlerde oruç yemekle hep gününe gün tutulmaktadır.  Bu kefaretin Kur’an dışı olduğunda şüphe yoktur.  Aynı olayın nakledildiği başka rivayetlerde gününe gün oruç tutmaktan bahsedilmiştir.(İbn-i Hemmam El Musannef)

[7] -Diğer rivayetleri de Hz Aişe böyle eksik zaptetmişse onları nasıl doğru anlayabiliriz?

[8] -Bütün bunların sebebi Ayetlere, diğer hadislere rağmen Ebu Hureyre’den gelen yukarıdaki hadisin sahihliğine zarar getirmeme çabası ve o rivayeti temize çıkarma işinin bir parçasıdır.  Bunu yapan zihniyetin dini ne hale soktuğu ortadadır. Bu zihniyetin günümüzdeki takipçileri, bütün bunlara rağmen ortaya çıkıp da; bakın hadis kitaplarında birbiriyle çelişkili çok sahih hadis var bunları anlayabilmek için bir mezhebi taklit etmek zaruri demezler mi? Sanki müçtehitler bu konuyu çözmüş gibi… Araştıran her araştırıcı, bu hadis probleminin günümüzde bile halen çözülmediğini ve mezheplerinde bu problemleri çözemeyip daha karışık hale getirdiğini görecektir. Bu zihniyetin temsilcilerinin en çok rahatsız olduğu şey, Allah’ın dinini Allah’ın kitabından anlamaya çalışmaktır. Bunlar, mükelleflerin Kur’an’a ulaşmalarını 2 engel koyarak önlemeye çalışırlar. Bu iki engelin biri Nesh Mensuh engeli öbürüde, mezhebi te’villerdir. 

[9] -Buhari, Müslim, Darimi, Ahmet İbn-i Hanbel

 
 
  Bugün 88 ziyaretçi bizimle..  
 
Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden