ŞİMDİDE (BİZİM USULÜMÜZE GÖRE) ORUÇ HAKKINDA SORULMASI MUHTEMEL OLAN SORULARA KISACA CEVAP VERELİM.
Oruca niyet etmek gerekir mi?
Evet! Oruca niyet edilmelidir. Evet bütün ibadetlerde olduğu gibi oruçta da niyet etme vardır. Bir hadiste “amellerin niyete göre değerlendirileceğinden “ bahsedilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de de belirtildiği gibi oruç imsak vaktinde başlayan ve iftara kadar süren bir ibadettir. Bu ibadetin oluşabilmesi için niyet etmek gerekir. Bu ayetten de anlaşılabilen bir durumdur. Aynı zamanda Kur’an’ı te’kid eden ve açıklayan, Kur’an merkezli sünnetin ortaya çıkmasının vasıtalarından birini oluşturan Kur’an merkezli hadislerle de niyetin gerekliliği açıklanmıştır. Hz Hafsa’ dan gelen “Fecirden önce oruca niyet etmeyenin orucu yoktur” rivayeti buna örnektir. Niyet denince bunun kalbe ait bir şey olduğunu unutmamak gerek. Bunu dil ile telaffuza gerekte yoktur. Bir kişi gecenin herhangi bir saatinde de niyet edebilir. Sahura kalkmakla da niyet etmiş sayılır. Yine gece yatmazdan önce yarın oruç tutmayı düşünüyorsa buda niyet etmek sayılır. Aslında bir Müslüman’ın oruç tutmaya yönelik yapmış olduğu her şey niyet etmek sayılır ve niyet yerine geçer.
Sahura kalkılması şart mıdır?
Hayır! Şart değildir. Kur’an’da da belirtildiği gibi oruç imsak vaktinde başlayan bir ibadettir. Bu vaktin başlangıcına kadar kişi istediği şeyleri yiyip içebilir, isterse cinsel ihtiyacını da imsak vaktinden önce giderir. İşte gecenin bir saatinde uyanıp, yarınki oruç için bir şeyler yemek ve içmek için kalkmasına sahur denir. Hadislerde sahura kalkmanın faydalarından ve sahur vaktinin sona erdiği imsak vaktinden bahseden rivayetlere rastlanılmaktadır. Bununla birlikte, sahura kalkılması şart değildir. Kişi isterse geceden de niyet edip yatabilir. Biz sahurun çok sevap olduğundan bahseden rivayetleri biraz mübalağalı buluyoruz. Çünkü sahur dini olmaktan çok dünyevi faydaları olan bir şeydir. Çünkü o mükellefi yarınki tutacağı oruca madden hazırlar. Onun uzun günlerde açlık ve susuzluk çekmesini bir yere kadar önler. Özellikle sabah çok erken işe gidecekler için sahurun bırakılmasında sakınca yoktur. Çünkü bu kişiler gece sahura kalkacak sonra sabah namazı kılacak, daha sonrada işe gidecektir. Bunların arasında uyuma imkanı da olamayacağından bu mükellefe zor gelir. Hele birde gece biraz geç yatmışsa…. Bu yüzden sahurun faydalarını abartarak kişilerin daha önemli işlerinin aksamasına vesile olunmamalıdır.
İftarda acele etmek şart mıdır?
Hayır! Şart değildir. Ama bazı hadislerde iftarda acele edilmesi gerektiğinden bahsedilmiştir. İsteyen bu hadislere göre hareket ederek iftarda acele eder, isteyende açlık ve susuzluk gibi bir problemi yoksa ve yemek içinde vakti müsait değilse iftarını geciktirebilir.
Oruç tutan bir mükellefin, oruç tutmaya mani olan hastalığının sınırı ne olmalıdır?
Bu konu mükellefin bilebileceği bir şeydir. Dinde bunun ölçüsü yoktur. Kişi oruç tutuğu anda hastalığının artacağını ve zarar göreceğini hissediyorsa dilerse oruç tutmayabilir. Bu konuda Hanefiler Kur’an’a tamamen zıt bir mantıkla hareket ederek, çıtayı oldukça yüksek tutmuştur. Nasıl mı? Hastalığa karasr verecek olan Müslüman mütehassıs bir doktor olmalı diyerek… Bu tamamen mantıksız bir şey… Çünkü, Köylerde yaşayan o kadar çok insan var ki, bu insanlar Müslüman mütehassıs doktoru nerde bulacak? Bize göre; şehrin göbeğinde ve evimizin karşısında Müslüman mütehassıs bir doktor otursa bile, bizim rahatsız olduğumuzu hissettiğimizde orucu bozabilme hakkımız var. Bu hakkı Kur’an vermiş, başkaları kaide ve kurallarla verilen bu hakkı tekrar bizden alamaz. Kur’an’ı anlayan hiçbir Müslüman bu kaide ve kurallara itibar etmez. Yıllarca eczacı olmama rağmen ben bile bu saçma fetva ile amel ederek mezhepçiliğin gereğini yaptım ve hasta olduğunu bildiğim kişilere hastalığının tescillenmesi ve böylece oruç bozabilmesi için mütehassıs doktora gönderdim. Bu benim konumumdaki her mezhepçinin takip ettiği bir yoldur. Dikkat ediyorsanız bu yol Kur’an’ın yoluyla aynı değildir. Ve dini yaşamayı zorlaştırmaktadır.
Oruç tutan bir mükellefin, oruç tutmamayı mübah kılan yolculuğunun sınırı ne olmalıdır?
Bu konu mükellefin bilebileceği bir şeydir. Dinde bunun ölçüsü yoktur. Kişi kendisine meşakkat vereceğini bildiği herhangi bir yolculukta dilerse orucunu tutmayabilir. Örnek olarak, 3-5 km lik bir mesafede köyden şehre gidecek olan bir mükellefin sabahtan akşama kadar şehirde koşturması gereken zor bir işi varsa, o da bunu yapmakla zorlanacağını düşünüyorsa belirli bir km. yi tutturamadım diye oruç tutması gerekmez. Bu konu km. ye göre değil mükellefin bilgisine göre düzenlenmelidir.
Unutarak, uykudayken(uykulu olduğu bir halde) ve hatayla (kar suyu ağzına kaçsa) bir şey yenilip içilse oruç bozulur mu?
Bunların her biri hakkında mezheplerin ayrı ayrı görüşleri vardır. Bu görüşlerin birini diğerine tercih edebilmekte doğru değil. Çünkü bu görüşler; zayıf veya uydurma hadislerden sağlıklı veya sağlıksız kıyaslarla çıkartılmışlardır. her birinin diğerleriyle çelişkili olan delili (!) de mevcuttur. Bize göre bu üç halde de oruç bozulmaz.
Unutarak cinsel ilişkiye girmekle oruç bozulur mu?
Hayır! Bozulmaz. Alimler bu konuda da kıyasıya tartışmıştır. Unutarak cinsel birleşmenin nasıl olduğunu ben pek anlayamadım, ama yinede hükmü orucu bozmaz. Bilindiği gibi tam bir cinsel birleşme için iki kişiye ihtiyaç var. Bunu biri unutsa diğeri hatırlatmaz mı? Hem de böyle bir şey susamış bir kişinin bir anda su bardağına uzanması gibi basit bir şey değil ki… Ön hazırlığı olan ve belirli bir süreyle oluşan bir şeyde kolay kolay unutma olmaz. Ama olsa da oruç bozulmaz.
Balgam yutmak orucu bozar mı?
Hayır! Böyle bir şeyin oruç bozması mümkün değil. Ama Hanefi ve Maliki mezhepleri de bizim görüşlerimizi savunmuşken, Şafii ve Hanbelilerde ağza gelen balgamı yutmak orucu bozar denilmiştir. İşte bakın. Mezhepleri gözümüzde boşu boşuna büyütmüşüz. Bu örnek; Oruç gibi bir ibadetin mahiyetin bazı mezheplerce kavranılamadığını ve çok basit bir meselede dahi, Kur’an’ın temel maksatlarına ve insan fıtratına aykırı içtihat ve fetvalarda bulunulduğunu ispatlamaktadır. Maalesef Allah’ın Müslümanlara sağlamış olduğu kolaylıklar, mezheplerin koymuş olduğu kaide ve kurallarla ortadan kaldırılmıştır. Bunun sonucunda da; kolay yaşanabilecek olan bu din, her şeye haram diyen bir dine dönüştürülmüştür. Örnek olarak, konuşmadan dolayı ağızda biriken tükürükle ıslanmış dudakları emmek orucu bozmazmış, ama niye biliyor musunuz? ZARURET SEBEBİYLE… Dikkat edin, mezhepler nerdeyse tükürüğü yutmak bile orucu bozar diyecek kadar insan fıtratına aykırı içtihat ve fetvalarda bulunmuşlardır.
Hamile ve emzikli kadınlar oruç tutmayabilirler mi?
Evet! Tutmayabilirler. Bu kişilerin daha sonraları oruçlarını kaza edip etmeyeceği veya fidye verip vermeyeceği tartışmalıdır. Bazı alimler, bunu hastalığa kıyas ederek kaza etmesi gerekir demiştir. Bazıları da, bu gruptakileri oruca zorla güç yetirebilenler sınıfına dahil edip sadece fidye gerekir demişlerdir. Bize göre, mükellef, bunun ikisinden birini kendi konumuna göre seçebilir. Örnek olarak, iki sene üst üste hamile kalanlar; İbn-i Abbas ve Abdullah İbn-i Ömer’in görüşü olan sadece fidye vermeyi seçebilir. Ve böylece orucunu kaza etmek zorunda kalmaz. Tabi aynı sahabelerin görüşleri, diğer hamile ve emzikli kadınlar içinde geçerlidir. İsteyen hamile ve emzikli bu görüşü tercih edebilir.
Kadın kocasından izinsiz nafile oruç tutabilir mi?
Bütün bunlardan önce şunu açık ve net belirtelim ki, mükellefin tutması gereken oruç Ramazan orucudur. Bu konuda kocasının kadına karışma hakkı yoktur. Nafileleri ise bize göre tutmaya gerek yoktur. Araştırmamızda bütün nafile oruçların ihtilaflı olduğunu gördük. Hatta bu oruçların bazılarını peygamberin bile tutmadığını gördük. (Üç ayları tamamen tutma gibi) Yine bunların bazılarının tutulma sebepleri tamamen Kur’an’a aykırıdır. (Amellerin Pzt, Perşembe arz edilmesi…vb) Ama illa da ben tutacağım diyen kadın, kocasıyla istişare edip oruç tutmaya çalışırsa daha iyi olur. Ama bunu yapmamışsa veya da konuşmuş olmalarına rağmen cinsel arzularına kapılıp orucu bozmuşlarsa mesele kalmaz. Zaten alimlerin çoğuna göre de başlanmış bir nafile orucun bozulmasında kaza gerekmez. Bir kadının kocasının ve kendisinin cinsel isteklerini önemsemeyip nafile oruç tutması İslam dininin temel gayelerine ve insan fıtratına uymamaktadır. Bunu yapmak bazı alimlere göre haram bazılarına göre de mekruhtur. Burada şunu da belirtmek gerekir. Aynı şey erkek içinde geçerlidir. Abdullah İbn-i Amr olayında da görüldüğü gibi erkeğinde devamlı oruç tutup, istekli olan hanımının isteklerini karşılamaması durumunda da hüküm aynıdır.
Ağır bir işte çalışan işçiler oruç tutmayabilirler mi?
Evet! Tutmayabilirler. Kur’an-ı Kerim’in Bakara suresinin 184. ayetinde belirtilen “oruç tutmaya zorla güç yetirebilenler” sınıfına giren bu gruptaki kişiler dilerlerse, oruç tutmayıp sadece fidye ödeyebilirler. Bu Allah’ın onlara vermiş olduğu bir kolaylıktır. Hiçbir kişi mezhebi önyargılarla yaklaşarak Allah’ın vermiş olduğu bu kolaylığı iptal edemez. Ağır işte çalışan işçinin orucu tutup tutmayacağına kendisi karar vermelidir.
Iskat-ı Savm (Ölen birinin sağlığında tutmadığı oruçların fidyelerinin verilmesi) var mıdır?
Bunlar dinde yoktur. Ne Iskat-ı Salat, ne de Iskat-ı Savm diye bir şey yoktur. Bütün bunlar; Allah’ın dinini, hurafeleri esas alarak anlamaya çalışan zihniyetin ürettiği saçmalıklardır. Bu konuda İmam Muhammed’e ait olduğu öne sürülen görüş, belki kendisine ait değildir. Eğer kendisine aitse bu görüşün Kur’an ayetlerine zıt olduğu ortadadır. Alimlere saygılı olmak adına, onların Kur’an’a zıt olan görüşlerini kabul edecek değiliz.
Biz alimlerin fikirlerinden faydalanır, ama gerektiğinde de onları eleştiririz. Bu eleştirilerimizi onlara düşmanlık olsun diye de hizip taassubuyla da yapmayız. Ama zaman zaman eleştirdiğim gelenekçi zihniyet; gelenekçi alimlerin eleştirilmesine şiddetle karşı çıkarak hak hukuktan bahsederken, kendileriyle aynı görüşte olmayan yenilikçi alimleri eleştirmeyi ve onlara her çeşit iftirayı atmayı mübah görmüşlerdir. Anlaşılan bu zihniyet eski alimlerin eleştirilmemek gibi bir hakkı olduğuna inanmış ve kutsamakla onlara saygılı olduklarını sanmıştır.
Yine aynı zihniyet eleştirdikleri, hatta tekfir ettikleri alimlerin hak ve hukukunu hiç gözetmeyerek onlarla mücadele etmeyi cihat sanmışlardır. Bize göre eski ve yeni alimlerin hepsinden de Allah razı olsun kendilerinin kitaplarını okuyup bir şeyler öğreniyoruz. Ama bununla birlikte sonradan gelenlerin dini sağlıklı bir şekilde yaşayabilmeleri için onları eleştiriyoruz. Bazen duygusal davranıp eleştiride iğneleyici bir üslupta kullandığımız oluyor, ama dikkat edilirse hiçbir zaman eleştirdiğimiz alimlerin şahsi problemlerini gündeme getirmeyip ilmi alanla eleştirilerimizi sınırlı tutuyoruz.
Gıybet ve yalan orucu bozar mı?
Hayır! Gıybet ve yalan orucu bozmaz. Ama her iki davranışta İslam dininde yasaklanmış olan amellerdendir. Bu yüzden bunlardan uzak durulması gerekir. Bu konuda nakledilmiş olan Ebu Hureyre rivayetini [ ” Yalanı bırakmayanın orucuna Allah’ın ihtiyacı yok.”] orucu bozan şey diye değil, yalandan sakınmaya teşvik olarak algılamalıyız. Bu konuda alimlerin çoğu bozmaz derken, içlerinde Süfyan- Sevri, Mücahid, İbrahim, Ameş, Evzai ve İbn-i Rüşdün dediğine göre Zahiriler olan azınlığa göre ise orucu bozar. Orucu bozar diyenlerin delileri Ebu Hureyre’den gelen yukarıdaki rivayet ve yine Ebu Hureyre’den gelen [“Nice oruçlu olan var ki onun orucundan açlıktan başka bir şey yoktur….”] Hadisidir.
Biraz zorlanarak oruç tutabilenler istediklerinde oruçlarını tutmayabilirler mi?
Evet! Ayette de geçtiği üzere zorlukla oruca dayanan ve bu halde oruç tutabilenler isterlerse oruç tutar, isterlerse de fidye verirler. Kur’an bunu açıklamıştır, ayette mensuh değildir. Kararı da hesabını da mükellefin kendisi verecektir. Mükellef, Allah’ın kendisine dinde bir zorluk yüklemediğinin bilincinde olacak ve çok zorlandığı durumlarda gerektiğinde oruç tutmayıp fidye verebilecektir. Aynı mükellef bununla birlikte oruç ibadetinin önemini bilecek ve oruç tutmanız bilirseniz sizin için daha hayırlıdır ayetini de gözardı etmeyecektir. İslamın temel maksatlarını bilen mükellef, oruç ibadetini de aynı çerçevede değerlendirecek ve bunun kararını kendi konumuna uygun yine kendisi verecektir. Zaten bu bilinçteki bir mükellef, hiçbir zorlanma yokken oruç tutmaktan kaçmaz.