Kur'an'da Resulullah
Resul Bozyel
GİRİŞ
Yüce yaratıcımız bizleri ihtiyari varlıklar olarak yaratmış, kulluğumuzu yerine getirip getirmeme konusunu tercihlerimize bırakmış ve kendi yolunu kavrayabilelim diye bizleri akılla donatmıştır. Yaratılışta O'nu tanıyabilme yetisi ile insanı mücehhez kılmıştır [57/Hadid 8]
Allah-u Teala çeşitli zamanlarda insanlara kulluklarını hatırlatmak, onları şirkten arındırmak ve büyük günün azabından onları korkutmak üzere, yine insanların içlerinden bazılarına vahiy göndermiştir. Kendisine vahiy gelen ve gelen vahyi tebliğ eden elçilere karşı insanlar, genellikle olumsuz bir tepki göstermişlerdir. Elçilerin beşer olmasını garipsemişler ve onlardan olağanüstü davranışlar sergilemelerini beklemişlerdir. Bu tutum Hz. Muhammed için de söz konusu olmuştur. Ama bütün bunlara karşı Rasulullah (s)'ın insanlara cevabı şu olmuştur:
De ki: Ben size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum. Gaybı da bilmem, size ben meleğim de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum.» (6/En'am, 50; 10/Yunus, 31)
Biz müslümanlar olarak genelde Resullerin, özelde Hz. Muhammed'in konumunu Kur'an perspektifinde çok iyi belirlememiz gerekmektedir. Kur'an'da anlatılan kıssaları incelediğimizde görürüz ki, ümmetler çoğunlukla rasul konusundaki tutumlarından dolayı dalalete düşmüşlerdir. Bazı kavimler rasullerini öldürmüşler, yurtlarından sürmüşler; bazı toplumlar da onları çok fazla yüceltmişler, onu beşer üstü bir konuma, yani ilahlık mertebesine yükseltmişlerdir.
Hz. Peygamber, vahye doğrudan muhatap olması bakımından ve o vahyi insanlara ulaştırması konumundan öncü bir role sahipti. O'nun görevi vahyi insanlara ulaştırmak kadar, vahyi emirlere uymak ve vahyin ilk muhatabı olarak, vahiyden anladığı dinin şahitliğini yapmaktı.
Bu gün genellikle müslümanların, Rasulullah (s)'ın vahiy karşısındaki konumu hususunda iki farklı yaklaşım içinde bulunduklarını görüyoruz: Birinci yaklaşım, Rasulullah'ın beşeri/insani yönlerini görmeyerek, adeta onu bütün söz ve fiillerinde vahiyle programlanmış iradesiz bir varlık olarak algılamaktadır, ikinci yaklaşım ise, Rasulullah'ın vahyi aktarma/beyan etme dışındaki bütün fonksiyonlarını yok saymakta ve onun görevini, sadece vahyin aktarımı ile kayıtlamaktadır.
Bizce bu iki yaklaşım da yanlıştır. Bu yanlışlığın hareket noktası da Kur'an'dan değil, ihtilafların oluştuğu tarihi süreç ve kültürden kaynaklanmaktadır. Sık sık gündeme gelen hadis-sünnet tartışmaları, bizi öncelikle Kur'an'ın, rasulleri ve Hz, Peygamberi nasıl değerlendirdiğini araştırmaya yöneltmelidir. Biz de çabalarımızın elverdiğince Kur'an'daki konuyla ilgili ayetleri tasnifleyerek konuyu değerlendirme yoluna gittik. Şüphesiz tasniflemelerin, konunun anlaşılmasında getirdiği olumluluk yanında bazı olumsuzlukları da söz konusu olabilir. Tasniflerin, konuyu sınırlandırma gibi engeller oluşturacağı bilinmekle birlikte, işlenen bir konunun iyi kavranabilmesi için yapılan tasniflere her zaman ihtiyaç duyulduğu yaşanan bir gerçektir. Biz de Kur'an'da Rasulullah'ın konumunu belirlemek için ayetleri tasnifleyip değerlendirmeye çalıştık.
I-Risalet Öncesi ve Risalet Dönemi İnsan Olarak Muhammed:
"Muhammed sadece bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse siz ökçelerinizin üzerinde geriye mi döneceksiniz? Kim ökçelerinin üzerinde gerisin geriye dönerse Allah'a hiç bir ziyan veremez." (3/AI-i İmran, 144)
Geleneksel anlayışa göre Hz. Peygamber kendisine risalet görevi gelmeden önce rasul olacağını biliyordu. Kırk yaşına gelinceye kadar bir sürü olağanüstü hal geçirdi. İki kez kalbi yarıldı ve temizlendi!.. Ama Kur'an'a baktığımız zaman Allah, rasulüne hitaben buyuruyor ki:
"Sen kitabın kalbine bırakılacağını ummazdın. Ancak Rabbinden bir rahmet olarak (indirilmiştir)." (28/Kasas, 86)
"Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin." (42/Şûrâ, 52)
"Yine Kur'an'da Rasul'ün şaşırmış bir halde (dâll) iken doğru yola (hedâ) iletildiğini öğreniyoruz" (93/Duhâ, 7).
Elbette Rasul'ün daha önce tamamen doğru yoldan sapmış bir halde olduğunu söylemek istemiyoruz. Ama kendisine gelecek vahiyden habersizdi ve en azından doğru olanın arayışı içindeydi. Bazılarının söylediği gibi o kendisine vahiy gelmeden önce peygamber değildi. Ve insan olarak sorumluydu. Vahiy geldikten sonra da Peygamber'in sorumluluğu ortadan kalkmadı.
"Kendilerine elçi gönderilmiş olanlara soracağız ve elbette gönderilen elçilere de soracağız. Ve elbette onlara aralarında olup bitenleri kesin doğru olan bilgi ile anlatacağız." (7/A'raf, 6–7)
Onun bizden farklılığı vahyin kontrolünde olması, hatalarının vahiyle düzeltilebilmesi imkânıdır. Birçok ayette Rasul'ün kimseye zarar ve fayda verme gücüne sahip olmadığını (72/21), ancak bir insan olduğunu (18/110) öğreniyoruz.
«Senden önce gönderdiğimiz bütün elçiler de yemek yerler, çarşılarda gezerlerdi.» (25/Furkan, 20).
Rasullerin insanlardan seçilmiş olması sürekli tartışma konusu olagelmiş, bir türlü kabullenilememiştir. Kendilerine hidayet geldiği zaman insanları doğru yola gelmekten alıkoyan şeyin hep Allah bir insanı mı elçi gönderdi? demeleri olduğu anlatılır (17/9).
II. Rasulullah'ın Bilgi Kaynağı
Kur'an'ı incelediğimizde Rasul'ün (risaletle ilgili) bilgi (ilim) kaynağının vahiy olduğunu görürüz. Bu vahiy de elimizde mevcut olan Kur'an'dır.
«Sen bundan önce bir kitap okumuyordun, elinle onu yazmıyordun. Öyle olsaydı o zaman iptalciler kuşkulanırlardı.» (29/Ankebut,48)
«Bu Kur'an bana vahyolundu ki onunla sizi uyarayım.» (6/En'am, 19)
«Allah'a kavuşmayı ummayanlar; Bundan başka bir Kur'an getir veya bunu değiştir. derler. De ki: Kendi tarafımdan değiştiremem.» (10/Yunus, 15)
«De ki: Eğer Allah dileseydi onu size okumazdım ve onu size hiç bildirmezdi.» (10/Yunus, 16)
Bu ayetler gösteriyor ki Rasulullah'ın mesajının kaynağı vahiydir. Fakat bu Rasul'ün, normal insanların bilgilenme kaynaklarına bigane olduğu, onlardan mahrum kaldığı anlamına gelmez. Hatta Kur'an bizatihi Rasulullah'ı bu bilgi kaynaklarına yöneltir:
«Eğer sen, sana indirdiğimizden kuşkuda isen, senden önce kitab okuyanlara sor...» (10/Yunus,94)
Kur'an'da anlatılan kıssalar Rasule okunmadan önce gayb haberleriydi. Bu haberleri rasul bilmiyordu (12/102, 20/99). Kendisine vahiy geldikten sonra vahyi acele hıfz etmek ve insanlara aktarmak istiyordu. Ama Allah, Rasulünü uyarıp ilminin artması için Rabbine duaya çağırıyordu (20/114).
Rasule vahy inmeye başladıktan sonra çeşitli spekülasyonlar yapıldı. Ona bir insan öğrettiğini iddia ettiler 16/103). Muhataplarının itiraz ettikleri ilim, Rasulullah'ın onlara aktardığı vahyi bilgiydi. Yoksa her insanın hayat süresince edindiği sıradan şeyler değildi. Bu gün de Rasulullah'ın bilgi kaynağı sadece vahiydir derken, onun tüm insanları muhatap alan, onları bağlayıcı ve ebediyete kadar da baki kalacak mesajını kastediyoruz.
Necm Suresi'nin ilk ayetleriyle ilgili olarak «hevasından konuşmaz» ayeti Rasul'ün bütün yaşamına ve söylediklerine hamledilerek tamamen iradesiz bir rasul tipi karşımıza çıkarılmak isteniyor. Hâlbuki ayetler bir bütün olarak ve Kur'an bütünlüğünde değerlendirilirse ayetteki hevadan olmayan konuşmanın Kur'an olduğunu anlayabiliriz (53/1–6).
III. Rasulullah'ın Görevi
Rasulün öncelikli görevi vahyi özümsemek (20/114) ve özümsediği vahyi insanlara ulaştırmaktır. O gerçekle müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderilmiştir (2/119, 26/194).
Onun görevi sadece mesajı iletmek ve bir köşeye çekilmek değildir elbette. Bizzat hakkın şahitliğini yapmak ve insanlara örnek olmak durumundadır da. Bu, geçmiş peygamberler için de cari olan bir görevdir. Bu asli görevlerini ihmal etmeleri halinde Allah tarafından hesaba çekileceklerdir.
«Sana da bu zikri indirdik ki kendilerine indirileni insanlara açıklayasın, ta ki düşünüp öğüt alsınlar.» (16/Nahl, 44)
Seni de böylece, kendilerinden önce nice milletler geçmiş bulunan bir millete gönderdik ki, sana vahyettiğimizi onlara okuyasın. Oysa onlar Rahman'a nankörlük ederler. De ki: O benim Rabbimdir. O'ndan başka ilah yoktur. O'na dayandım, dönüş yalnız O'nadır.» (13/Ra'd, 30)
«Elçiye düşen sadece duyurmadır. Allah neyi gizleyip neyi açığa vurduğunuzu bilir.» (5/Maide, 99)
Bütün bunların ötesinde, bütün rasullerin görevi şu ayetle vurgulanmıştır: «Muhakkak biz her topluma Allah'a kulluk edin. tağutlardan kaçının diye bir rasul göndermişizdir.» (16/Nahl,36)
DEVAMI>>>