VEHHABİLER VE İSLAM ANLAYIŞLARI
Vehhabilik, Arap Yarımadasında Necd dolaylarında yaklasık iki asır kadar önce Muhammed b. Abdulvahhâb (1115-1206) tarafından kurulmuş bir mezheptir.
Vehhabilik mezhebi bugün Suûdi Arabistan’ın resmi mezhebi durumundadır. Mısır, Hindistan, Afrika ve diğer başka ülkelerde taraftarları vardır.
Vehhabi ismi her ne kadar bu mezhebin kurucusunun adıyla ilgiliyse de, bu isim mezheplerine kendileri tarafından konmuş olmayıp, muhalifleri tarafından konmuştur. Bununla birlikte Vehhabiler kendilerine “Muvahhidûn” derler ve kendilerini İbni Teymiyye’ (Ahmed bin Abdulhalim Harrâni)nin açıkladıgı şekilde, Ahmed b. Hanbel’in mezhebini devem ettiren Sünniler olarak görürler. Zira onlar:
“Biz itikad da Selef, amelde de Hambeli mezhebindeniz, esasen Ahmed b.
Hanbel, itikad hususunda Selef mezhebinin nascı (eseriyse) kolunu temsil eder.
Onun ameldeki yolu da budur. Böylece biz amelde ve itikatta Hanbeliyiz; Vehhabi
diye bir şey yoktur. Muhammed b. Abdulvahhâb, ilmen ve fiilen bu mezhebi
yenileyen bir Şeyhülislam olmaktan baska bir sey degildir.” derler.
Kendileri, bir ehli sünnet mezhebi mensubu ve dolayısıyla Sünni olmalarına rağmen, diğer Sünniler tarafından tenkit edilmelerinin sebebi, inanç sistemlerinden kaynaklanmayıp, bazı hususlarda diger Sünni inanç sahiplerine karşı çıkmalarından dolayıdır. Yoksa onlarında inancı, Kur’an artı rivayetler eşittir
İslam ikilisine dayanmaktadır.
Diğer bir ifadeyle, rivayetler olmasaydı Kur’an İslam Dininin uygulanabilmesi için tek başına yeterli değildir inancını onlarda taşımakta olup, Kütüb-i Sitte’yi yani altı hadis külliyatını ve bu altı hadis külliyatına ek olarak ta, Mezhep imamları olarak kabul ettikleri Ahmed ibn-i Hanbel’in derledigi rivayetleri kabul etmektedirler. Altı hadis külliyatının durumunu bu konudaki kitapta bir çok örnek vererek tanıtmaya çalışmıştım.
Bunlara ek olarak rivayetlerini kabul ettikleri Ahmed ibn-i Hanbel’e ait rivayetlerden kısaca bahsedecek olursam, durum şudur:
İmam Ahmed, bir mezhep imamı olmaktan öte, bir hadis derleyicisidir. “Müsned” adlı hadis kitabında 40 bin kadar hadis vardır. Sahih-i Müslim’de tekrarlarıyla beraber 7275 hadis oldugu ve tekrarlar çıkarıldıgında 3033 hadis kaldığı düşünülürse, İmam Ahmed’in ne kadar çok hadis derlediği kolayca anlaşılır. Oğlu Abdullah’tan yapılan rivayete göre, babası “Müsned”i hadiste imam kitap olsun diye yazmıs, öyle ki “Müsned”i insanlar Peygamber Aleyhisselam'ın Hadislerinde ihtilaf edince ona müracaat etsinler amacıyla kaleme aldığını belirtmiştir.
Ayrıca “Müsned” bizzat İmam Ahmed tarafından kaleme alınmış olmayıp, bıraktığı dağınık cüz müsveddelerinden ölümünden sonra oğlu Abdullah tarafından kitap haline getirilmiştir. Bugün şu iddia edilmektedir ki, Müsned’teki hadisler İmam Ahmed tarafından rivayet edilen hadisler olmayıp, oğlu Abdullah’ında ilave rivayetlerini içermektedir.
Çok tenkide uğramış olan bu rivayetler için oğlu Abdullah’tan şöyle nakledilmektedir:
“Abdullah anlatıyor: << Babama, Rıb’i b. Hırasın Huzeyfe’den rivayet ettigi Hadise ne dersin? dedim.>> Abdülaziz b. Ruvâdın rivayet ettiğimi dedi? Evet, dedim. Hadisler ona aykırı, dedi. Sen onu Müsned’e aldın, dedim. Ben Müsned’te yaygın olanları toplamayı hedef aldım. Eğer bana göre sahih olanları kastetseydim, bu Müsned’te az bir şey rivayet etmiş olurdum...”
Böylece Müsned’in yazılmasında dikkate alınan husus sahih hadisler olmayıp, yaygın olarak rivayet edilen hadisler olduğu, dolayısıyla mevzu hadislerde içerdigi bizzat İmam Ahmed tarafından ifade edilmiş olmaktadır.
Diğer taraftan, Müsned’in dışında ki diğer altı hadis külliyatını kabul etmiş olmaları, Vehhabileri tipik bir Sünni topluluk yaptığı gibi, Kütüb-i Sitte’deki tüm bozukluklar onları da bağlar.
Sünni olmalarına ragmen, diğer Sünni topluluklarla inanç mücadelesine girmelerinin nedeni, bu topluluklar tarafından kabul görmüş veya kitle olarak uygulanmakta olan bazı inanç uygulamalarına karşı çıkmalarından dolayıdır.
Örneğin:
1. Esas delil, kitap (Kur’an ve Sünnet)tir. Akıl delil olamaz.
2. Mütesabih âyetler, muhkem âyetler gibi delildir; bunların zâhiri murad edilmiştir. Bu sebeple bunları (yaratıklar tarafından) tevil ve tefsir etmek küfürdür, bunlar zahiri manalarıyla manalandırılır.
3. İmanda, amel dahili olarak mevcuttur. Amel imandan bir cüzdür. Artar ve eksilir. İman, kalple tasdik, dil ile söylemek ve rükünleri yerine getirmektir. Buna göre ameli yerine getirmeyen kimse imansızdır.
4. Tasavvuf bid’attır; tarikata girmek, mürşide bağlanmak, onu vesile edinmek, rabıta kurmak şirktir, küfürdür.
5. Kabirler üzerine kubbe yapmak, adak adamak, kabirleri ziyaret etmek, küfürdür, delalettir.
6. Kim Beytullah’tan başka bir kabri, türbeyi veya şehitligi, yahut ta başka bir yeri tazim için tavaf ederse Allah’a şirk koşmuş olur.
7. Falcılara, müneccimlere inanmak şirktir.
8. Mevlid okunmasına karşı çıkmaları.
9. Kendisi ile Allah arasına, kendisine tevekkül edeceği, onlara yalvaracağı ve onlardan yardım isteyecegi vasıtalar koyan kimse, küfre girmiştir.
10. Allah’ın kitabı ve Resûlünün sünnetinde bulunmayan bir şeyi (bid’at) ortaya koyan kimse mel’undur ve ortaya attığı şey de reddedilir.
11. Nazar değmemesi için nazar boncuğu taşımak, muska takınmak, ağaç, taş ve benzeri şeyleri kutlu saymak, Allah’tan başkası için kurban kesmek, Allah’tan başkası için adak adamak, belânın, hastalığın yok olması için boncuk, ip, hamaylı ve benzeri şeyleri takınmak, yıldız falı ve benzeri şeylere inanmak, salih kişilere saygı gösterip onlardan dua yoluyla yardım dilemek, şirktir.
12. Beş vakit namazın cemaatle kılınması farzdır. Namazı terk eden kimse kafirdir ve onlar hakkında dinden çıkmış (mürtet) hükmü verilir.
13. Kur’an ve Sünnet zahiri anlamlarıyla değerlendirilir ve anlaşılır. Bu mânada müteşabihler de delildir; ancak zâhiri ile ele alınır, ona göre mânalandırılır. Bu işte aklı ve tevili işe karıştırmak bid’attir, küfürdür.
14. Allah’ın zatı ve sıfatları ile ilgili Kuran’ı Kerim’de geçen âyetler, olduğu gibi
alınmalı; ister muhkem ister Müteşabih olsun, zahirlerine göre mânalandırılmalıdır. Te’vil bid’at ehlinin işidir.